felsefe sosyoloji psikoloji mantık kültür edebiyat sanat - rehberlik arşiv
   
felsefe.not
  ANASAYFA
  sosyoloji ders notları
  mantık ders notları
  Bilgi felsefesi
  müfettişlik ders notları
  necip fazıl
  cemil meriç
  nurettin topçu
  psikolji ders notları
  makaleler
  rehberlik arşiv
  İLETİŞİM
  psikolojiye giriş
  psikolji ekoller
  psikoljide uzamanlık alanları
  psikoljinin araştırma metodları
  psikoljinin alt dalları
  psikolji organizma çevre
  öğrenme düşünme bellek
  psikolji savunma mekanizmaları
  sosyal psikolji
  toplumsal yapı test
  toplumsal gruplar test
  toplumsal kurumlar test
  sosyoloji kültür test
  sosyoloji aile test
  sosyoloji siyaset test
  sosyolji ekonomi test
  sosyoloji sosyal depşme
  felsefeye giriş test soruları
  varlık felsefesi test
  ahlak felsefesi test
  felsefe siyaset test
  felsefe din test
  felsefe ders notu
  mantığa giriş test
  mantık önermeler test
  mantık kıyas test
  sembolik mantık test
  güzel sözler
  Sayaç
  PROJE-2009
  felsefe yıllık plan
  zumre okuliçi dönem başı
  psiko seka testsorula2
  müfettişlik konu başlıkları
  Top liste
  Anketler
  Ziyaretçi defteri
  sosyoloji test soruları
  makale insanın varoluş serüneni ve başkaldırma
  jean paul sartrenin hayatı düşüncesi
  alber camunun düşüncesi hayatı
  sartre ve camunun yorumu makale
  jean paul sartre nin düşünceleri

vedat ÇANAK

BİRİNCİ BÖLÜM

REHBERLİK NEDİR

 

 

REHBER NEDİR?  REHBERLİK NEDİR?

 

       Günlük dilde rehber, kılavuz, yol gösterici, başka kişilerin amaçlarına en kısa yoldan, sağlıklı bir biçimde ulaşmaları için yol gösteren, gidilecek yeri, yerin özelliklerini  ve yolları, güzergahları ve özelliklerini bilen, gidilecek yer ve yolları hakkında geniş ve doğru bilgilere sahip olan, kendisine gereksinmesi olanlara açıklamalarda ve tanıtımlarda bulunan, yol gösterme, açıklama ve tanıtma yöntem ve tekniklerini iyi bilen kişiye denir. Rehberler, çalışma alanlarında uzman kişilerdir.

        Bu genel tanımına bakarak rehberin işlevinin, gereksinmesi olan kişilere yardım etmek olduğu açıkça ortadadır. Öyleyse rehberi, “kendisine gereksinmesi olan kişilere yardım eden kişidir.” diye kısaca tanımlayabiliriz. Rehberin tanımı bu biçimde kabul edildiğinde rehberlik de “gereksinmesi olan kişilere kılavuzluk etme, yol gösterme, onların amaçlarına, hedeflerine sağlıklı olarak ulaşabilmeleri için yardım etme işi” olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla, “Rehberin işi, gereksinmesi olanlara rehberlik etmektir.” yargısı ortaya çıkar.

        Örnek olarak bir turizm rehberini ele alalım. Turizm rehberi, rehberlik yaptığı bölgedeki turistik denilebilecek her yeri, gidilecek yolları ve nasıl gidileceğini tüm özellikleriyle bilir. Ancak yalnızca gidilecek yerin ve yollarının özelliklerini bildiği gibi o yerin özelliklerine göre, o yere gidebilecek insanların ne olması gerektiğini de bilir, bilmelidir.

        Van kentimize kadınlı erkekli, genç, yaşlı ve çocuklardan oluşan 30 kişilik bir turist grubu geldiğini ve Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkmak istediklerini varsayalım. Grubun amacı nedir? Tatillerini iyi biçimde değerlendirmek, yeni yöreler tanımak. Hedefi nedir? Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkmak. Tanımadıkları bu yörede, amaçlarını gerçekleştirmek ve hedeflerine ulaşmak için ne yapmaları gerekiyor? Tabii ki kendilerine, yöreyi, yolları, güzergahları, konaklama yerlerini, yollardaki olumsuzlukları, tehlikeleri çok iyi bilen bir rehber gerekiyor. Bir turizm bürosuna giderek rehberi buluyorlar. Rehber, turist grubuna gidilecek yolların ve zirvenin özelliklerini, yolculuk süresince oluşabilecek olumsuzlukları, tehlikeleri, alınacak önlemleri, çıkışın kaç gün süreceğini, nasıl inileceğini, ne gibi araç ve gereçlere gereksinmeleri olduğunu, belli bir yere kadar minibüsle daha sonrada yaya olarak yola devam edileceğini açıklıyor. Fakat, gruba baktığında 70 yaşlarında ihtiyarların ve 8-10 yaşlarında birkaç çocuğun bulunduğunu görünce, yaşlıların ve çocukların bu yolculuğa dayanamayacaklarını, bu nedenle gelmemeleri gerektiğini söylüyor. Ayrıca grup içerisinde kalp,akciğer, astım vb hastaların bulunup bulunmadığını soruyor. Varsa onların da gelmemelerini istiyor ve sorumluluk alamayacağını söylüyor. Hatta, işi daha da ileri götürerek, sorumluluk almamak için, hastalarından “bu yolculuğa, tırmanışa uygundur” diye birer doktor raporu istiyor. Böylece rehberlik edeceği kimseleri tanıma yoluna gidiyor, onları riske sokmaktan çekiniyor. Sağlık testinden geçen turistlerden uygun görülen 18 kişi ile tırmanışa çıkılacağı belli oluyor. Ve yolculuk için gereken yiyecek, su, ilaç, harita, pusula, diğer araç gereçler hazırlanıyor ve belirlenen en uygun zamanda yolculuğa çıkılıyor.

        Bu örnekte rehberin yaptığı iş nedir? 18 kişilik bir turist grubuna dağa tırmanmak, amaçlarını gerçekleştirmeleri, hedeflerine ulaşabilmeleri için işi yolu yordamı bilen bir kişi olarak yardım etmektir.

        Şimdi de şöyle düşünelim: Söz konusu turist grubu, rehbere, yardıma gereksinmeleri olmadığın, ellerinde harita olduğunu, haritadan yararlanarak dağın zirvesine ulaşabileceklerini söylüyorlar. Kimseye zorla rehberlik yapılmaz. Yardım gereksinmesi olana ve yardım isteyene, yardımı kabul edene yapılır. Ve, 30 kişilik turist grubu, rehber almadan kendi doğru bildiklerine, sandıklarına göre, kendi akıllarına göre çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek zirveye doğru yolculuğa başlıyorlar. Fakat yolların özelliklerini, güzergahları bilmedikleri için yanlış patikalara sapıyorlar, orman içlerinde nereye gittiklerini bilemeden günlerce yürüyorlar. Bu arada, çocuklar ve yaşlılar, bu yolculuğa dayanamıyor, mızmızlanmaya başlıyorlar, grup liderine bağırıp çağırıyorlar, biri kalp hastası, diğeri astım olan iki turist krizler geçiriyor ve bu durumda ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Çok kötü durumdalar. Herkes birbirini eleştirmeye başlıyor, yaşlıları ve çocukları, hastaları yanlarına aldıklarından, ve daha çok da bir rehber almadıklarından dolayı çok pişman oluyorlar, dönüşe karar veriyorlar. Hastaların kurtarılması için, önden iki kişiyi en yakın yerleşim birimine doktor bulmaya gönderiyorlar. Kısacası, gezileri zehir oluyor; amaçlarını gerçekleştiremiyor, hedeflerine  ulaşamıyorlar.

        Soru : Turist grubu neden bu duruma düştü?

        Yanıt : Çevreyi, yolları, yolların özelliklerini bilmedikleri, tanımadıkları için. Yalnızca bu kadar mı? Kendilerine ellerindeki haritaya ve eski bildiklerine güvendikleri için. 

        Soru : Neden pişman oldular?

        Yanıt: Tanımadıkları, bilmedikleri bir yerde, konuda, kendi kafalarına göre takıldıkları, rehber almadıkları, bilen birilerine danışmadıkları için.

        Atasözü ne diyor? “Danışan dağlar aşmış, danışmayan şaşmış, kalmış.”

        Bu öykücükten (anekdottan) rehberin, rehberliğin ve danışmanın, bilgilenmenin amaçlara ulaşmada ne denli önemli olduğunu anlamış oluyoruz.

       

REHBERLİĞİN ORTAYA ÇIKMASINI GEREKTİREN GELİŞMELER

 

        Rehberlik hizmetlerinin ortaya çıkmasına yol açan toplumsal, düşünsel ve bilimsel gelişmeler şöyle sıralanabilir:

        1. Meslek seçiminin zorlaşması : Teknolojik gelişme ile birlikte ortaya çıkan endüstrileşme ve kentleşme olgusu, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerini ortaya çıkaran koşulların başında gelmektedir. Gelişen endüstrileşme, meslek çeşidini hızla artırmış ve uzmanlaşma gerektiren mesleklerin doğmasına neden olmuştur. Bu da meslek seçme durumunda olan bir gencin karşısında seçeneklerin  artmasına yol açmıştır. Ve kişinin meslekleri algılayabilmesi ve kendisine uygun olanı seçebilmesi için onları yakından tanıması gereklidir. Bu nedenle 20. yüzyılın başlarında gençlere meslek olanaklarını tanıtmak üzere, sistemli hizmet verecek rehberlik örgütleri kurulmaya başlanmıştır. İlk meslek bürosunun kurulduğu yıl (1908 Amerika-Boston), meslek rehberliğinin başlangıcı ve meslek bürosunun kurucusu Frank Parsons da rehberliğin babası sayılmaktadır.

        2. Bireysel farkların eğitimde dikkate alınması zorunluluğu: Teknolojinin gelişmesi ve demokrasi ideallerinin benimsenmesi sonucunda temel eğitimin zorunlu hale getirilmesi ve yaygınlaştırılması, toplumun çok değişik kesimlerinden gelen ve yetenek, ilgi, değer ve eğitim gereksinmesi birbirinden farklı bireylerin aynı sınıflarda toplanmalarına yol açmıştır. Vaktiyle ortalama öğrencilere göre hazırlanmış olan öğretim programları, öğrencilerin çeşitlenmesiyle oluşan heterojen gruplarda yetersiz kalmış; programlar değişik gereksinmelere göre çeşitlendirilirken, öğrencileri de yeteneklerine, ilgilerine göre gruplama gereği ortaya çıkmıştır. Farklı öğretim programlarına, uygun öğrencilerin yerleştirilmesi için psikolojik incelemelerin yapılmasını ve öğrencilerin niteliklerine göre uygun programlara kendiliklerinden yönelmesini sağlamak üzere rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerine gerek görülmüştür.

        3. İlerici eğitim anlayışının benimsenmesi: Yirminci yüzyıla değin egemen olan klasik eğitim anlayışı, öğretimde başkalarının deneyimlerinin aktarılmasına ve zihin disiplinine önem vermekteydi. Bireysel farkları dikkate almayan böyle bir anlayış, öğrencinin akademik (bilgisel) başarısını en önemli ölçüt olarak almakta, derslerinde başarısız olan öğrenciyi, hemen her alanda başarısız saymaktaydı.

        Oysa, bu eğitim anlayışına bir tepki olarak ortaya çıkan İlerici Eğitim anlayışı, öğrenciyi eğitim ve öğretimin odak noktası yaparak onu duygu, düşünce ve değerleri ile bir bütün olarak görmektedir. Öğretmen, öğrencisinin her türlü gelişim sorunu ile ilgilenme ve öğretim etkinliklerini onun ilgi ve gereksinmelerine uyarlama sorumluluğunu duymaktadır. İlerici eğitim anlayışının uygulandığı okullarda öğrencilerin ilgi ve yeteneklerinin tanınması için rehberlik hizmetlerine gereksinme olduğu açıktır.

        4. Demokrat toplumlarda bireylere tanınan seçme özgürlüğü: Çağdaş toplumların benimsediği demokratik yaşama biçimi de rehberliği gerekli kılan koşulların başında gelmektedir. Demokratik toplumlarda hiç olmazsa ilke olarak, her bireye eğitim görme ve toplumdaki meslek ya da toplumsal sınıf hiyerarşisinin en üst basamaklarına yükselme hakkı tanınmıştır. Ancak bireylerin eğitim olanaklarından yararlanabilmeleri, sahip oldukları ekonomik olanaklar ve içinde yaşadıkları çevrenin kültürel değerleri, yani eğitime verilen önem ile sınırlıdır. Ekonomik ve kültürel olanakların kısır olduğu çevrelerde, ancak üstün yetenekli bireyler, engelleri aşarak toplumun üst düzeylerinde kendilerine bir yer kapabilmektedirler. Yani demokratik toplumlarda bir kimse çok çalışarak ve var olan olanakları kullanarak yeteneklerini geliştirebilir ve toplumsal konumunu ilerletebilir. Bireylerin seçme özgürlükleri arttıkça, karar verme durumunda sorumlulukları da artmaktadır. Doğru karar verme sorumluluğu ile karşılaşan bir kimse, seçenekleri daha yakından tanımak istemekte ve profesyonel bir yardıma gereksinme duymaktadır. İşte bu yardımı da rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri karşılamaktadır.

        5. Demokratik yaşamın karar verme gücüne sahip bireyler gerektirmesi: Gelişen teknoloji, daha çok yetişmiş insan gücü gerektirmekte, demokratik yaşam, daha bilinçli, tercihlerini daha akıllıca yapabilen bireylere gereksinime göstermektedir. Doğru karar verme gücü ailede, okulda ve diğer çevrelerde,  bireyin diğer bireylerle ilişkilerinde karşılaştığı seçme ve karar verme fırsatlarında geçirdiği deneyimlerle gelişmektedir. Rehberlik ve psikolojik danışma, bireye karar verme durumlarında plânlı ve sistemli yardımlar sağlayarak, onun karar verme becerisini geliştirmesine katkıda bulunmaktadır.

        6. Eğitimde bireyin duygusal yönüne verilen önemin giderek artması: İnsan, düşünen ve duygulara sahip olan bir varlıktır. Ancak, eğitimde insanın bilişsel yönüne fazlaca önem verildiği, duyuşsal yönünün ise ihmal edildiği görülmektedir. Öğretmenler, genellikle öğrenciyi yalnızca öğrenen zihinsel bir varlık olarak görmekte, tüm sorunlara akıl ve mantıkla yaklaşmasını beklemektedirler. Bilgi aktarımı her zaman ön plânda olmakta, öğrenme sürecinin gerisindeki etmenler çok kere göz ardı edilmektedir.

        İnsanın bir bütün olarak gelişmesi, duygusal dünyasının da anlaşılmasını ve geliştirilmesini gerekli kılar. Bir kimsede davranış değişikliği olabilmesi için kişinin önce o davranışının gerisindeki duyguyu fark edip yaşaması gerekir. Freud, insanın aklı ile değil, farkında olmadığı bir takım istekleri ile davrandığını ortaya koymuştur. Bugün, davranışların gerisinde bilinçli ya da bilinçdışı duyguların varlığı kabul edilmekte, bunların bastırılmadan, tam olarak yaşanmasının psikolojik sağlık için gerekli olduğu kabul edilmektedir. Duyguların incelenmesi ve yaşanması ise psikolojik danışma hizmetlerinin sağladığı bir yardımdır.

        7. Psikometride gelişmeler: İnsanlar arasında sayılamayacak kadar çok yönden farklar olduğu her zaman ve herkes tarafından bilinen bir gerçek olduğu halde bu özelliklerin bilimsel yollarla ölçülmeye başlanması 19. yüzyılın sonlarına rastlar. Bugünlere değin yapılan psikometrik çalışmalar, oldukça gelişmiş; artık bireysel farklar; kişinin kas gücü, tepki hızı, ağırlıkları ve sesleri ayırt etme gücü, zekâ derecesi, belleği, ilgi, beceri ve yetenekleri, kişilikleri, kesin denilebilecek biçimde ölçülebilir ve değerlendirilebilir duruma gelmiştir. Psikotekniğin “İşe göre adam, adama göre iş” biçiminde formülle nen temel ilkesi, psikometrik ölçümlerin gelişmesi sonucu değerini bulmuştur. Bugün okullarımızda öğrencilerin alan/bölüm, seçmeli ders ve meslek seçimleri konusunda kendi

 

gerçeğine uygun doğru seçmeler yapması, doğru kararlar vermesi için rehberlik ve psikolojik danışmaya gereksinmeleri olduğu ortadadır.

        8. Akıl sağlığına verilen önemin artması: Gelişmiş demokratik toplumlarda insana verilen değer, onun akıl ve ruh sağlığının korunması için yapılan girişimlerde de kendini göstermiştir. Akıl ve ruh sağlığını tehdit edici olumsuz yaşam koşullarının düzeltilmesi, akıl sağlığı merkezlerinin, çocuk rehberlik kliniklerinin açılması, bu anlayışla yapılan çalışmalara örnek sayılabilir.

        Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri, öğrencilerin kişilik gelişimleri için en uygun ortamı yaratmak yolundaki çalışmaları ile akıl ve ruh sağlığının korunmasına ve geliştirilmesine en önemli katkıyı sağlamaktadır. Öte yandan bireylerin akıl ve ruh sağlığını koruma gereğinin anlaşılması, okullarda psikolojik danışma hizmetlerinin gelişmesine olanak sağlamıştır.

        Sonuç olarak;

        sıralanan ve açıklamaları yapılan rehberliği ortaya çıkaran gerekliliklerin, olumlu sonuçlar yaratabilmesi için okuldaki yönetici ve öğretmenlerin, rehberlik ve psikolojik danışma sürecine etkin bir biçimde katılabilecek düzeyde anlayış, bilgi ve beceri kazanmaları gerekmektedir.

 

REHBERLİK ANLAYIŞINDAKİ GELİŞMELER

 

        Rehberlik, 20. yüzyılın başlarında ABD’de ortaya çıkmış ve en çok bu ülkede gelişme göstermiştir. Avrupa ülkelerinde bu alanda ileri düzeyde bir gelişme görülmemektedir. Ülkemizde ise, özelikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, ABD’den etkilenerek rehberlikten söz edilmeye başlanmıştır.

 

ABD’DEKİ GELİŞMELER

 

      ABD’de geleneksel kültürün aktarılmasını amaçlayan eğitim programları, 20. yüzyılın başlarında hızla gelişen endüstrinin beklentilerine karşılık veremez duruma düşünce, çeşitli kuruluşlar, bireyleri bu yeni iş ve meslek yaşamının koşullarına hazırlamaya giriştirler. Bu yöndeki çalışmalar gelişerek birçok rehberlik modellerinin doğmasına yol açtı. Önce meslek rehberliği, sonra eğitsel rehberlik, daha sonra kişisel rehberlik ve psikolojik danışma gelişti.

 

      ABD’de Geliştirilen Rehberlik Modelleri

 

      Mesleksel Yardım Süreci Olarak Rehberlik

      1895 yılında George Merrill (Corc Meril), öğrencilere iş dünyasını tanıtmayı ve iş bulmalarına yardımcı olmayı amaçlayan bir çalışma başlatır. Bu çalışmayı, 1898-1907 yılları arasında, Jesse Davis (Ces Deyvis), meslek danışmanlığı biçiminde sürdürür ve 1907’de, Detroit’te okullarda, amacı, öğrencilerin kişilik gelişmelerine yardım etmek ve öğrencilere mesleksel bilgi vermek olan bir rehberlik programı uygulamaya koyar. 1908 yılında ise, Boston’da Frank Parsons, iş arayan niteliksiz göçmenlerin, kısa bir eğitimden geçirilerek endüstri bölgelerinde işe yerleşmelerine yardımcı olmayı amaçlayan bir meslek bürosu kurar. Eğitimci Parsons, bireylerin yeteneklerini, ilgilerini, kişilik özelliklerini ölçerek güçlü ve zayıf yönlerini ortaya çıkarmaya çalışıyor, değişik işlerin gerektirdiği nitelikleri belirli yor ve bu işlerin bireye sağladığı olanakları saptıyor, iş arayanlara bu konuda kitap, kitapçık incelemelerini, iş yerlerini gezmelerini ve çalışanlarla görüşmelerini tavsiye ediyordu. Bu rehberlik, bireyin işe girmeden önce, hangi işe uygun olduğunun yordanması niteliğindeydi. Parsons’un bu yaklaşımı, yalnızca meslek rehberliğine yönelik olduğu için sınırlı bir rehberlik yaklaşımı idi.

 

        Eğitimle Kaynaştırılmış Bir Süreç Olarak Rehberlik

      Kişiye, bir işe yerleşme yaşına gelince yardım etmenin “gecikmiş bir yardım”  olduğu düşünülerek, bu yardımın okul sıralarında, iş ve meslek yaşamının tanıtılması biçiminde yapılmasının daha uygun olacağı görüşü ağır basarak rehberlikle eğitimin kaynaştırılması yoluna gidildi. Bu çalışmalar sonucu okul programlarına grup rehberliği saatlerinin  konması, rehberliğin gelişmesine ve yayılmasına katkı sağlamıştır.

       

        Klinik Yaklaşım Süreci Olarak Rehberlik

      ABD’de Minnesota Üniversitesi’nde geliştirilen klinik yaklaşımda önce, bireyin ayrıntılı olarak incelenmesi; sonra da istediği kararları vermesine yardım edilmesi gerektiği ileri sürüldü. Bu yaklaşımda, sorunun güçlük derecesinin belirlenmesi, en önemli aşama sayılıyordu. Doğru tanı konduktan sonra, sorunu giderecek önerilerin belirlenmesinin kolaylaşacağı düşünülüyordu.

        Bu model, tanı için test, envanter gibi dışsal teknikleri de kullandığından, birçok ölçme aracının geliştirilmesine yardımcı oldu. Ölçme araçlarının ve kişisel dosya sisteminin geliştirilmesine yol açması, klinik yaklaşımın, rehberlik ve psikolojik danışmaya yaptığı katkılar olarak değerlendirilmektedir.

 

        Gelişimsel Yaklaşım Olarak Rehberlik

      Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinde 1950’lere değin egemen olan bireyleri dışsal ölçme araçlarıyla tanıma ve çevre olanakları hakkında bilgilendirme anlayışı, 1950’den sonra kişinin kendini ve çevresini nasıl algıladığının değerlendirilmesi ile yer değiştirdi ve “kişiyi tanıma” amacının yerini de “kişinin kendini tanıması” amacı aldı.

        Bu görüşe göre, rehberlik ve psikolojik danışmadan yararlanan kişi, kendini ve çevresini doğru ve gerçekçi bir biçimde algılama ve gizilgüçlerini geliştirme olanağı elde ederek kendi kişisel değerleriyle toplumun beklentileri arasında bir denge kurabilecektir. Anlaşılacağı üzere gelişimsel yaklaşımda, kişinin kendini yönetebilen, kendisine uygun hedefler seçip, bu hedeflere ulaşmayı başaran bir kişi durumuna gelmesi amaçlanmaktadır

 

        Karar Vermeye Yardım Süreci Olarak Rehberlik

      Rehberliği, “karar vermeye yardım süreci” olarak algılayanlara göre kişi, karar vermede güçlük çektiği zaman, rehberliğe gereksinme duyacaktır. Bu nedenle kişiye, karar verme teknikleri bir ders gibi öğretilmelidir. Yerinde ve doğru karar verebilmek için, kişinin önce seçenekleri algılayabilmesi; sonra da kendi gereksinmeleri ile seçenekler arasındaki ilişkiyi kurabilmesi gereklidir. Karar vermede, seçmede temel belirleyici, toplumsal olanaklar ve kültürel değerler olduğu için, rehberlikte başta gelen iş, bu olanak ve değerlerin incelenmesidir. Karar verme ve seçme yapmada kişiye yardımı ön plânda tutan bu yaklaşımda, rehberliğin sürekli bir süreç olduğu göz ardı edilmiştir.

        Eğitim Hizmetlerinin Bir Parçası Olarak Rehberlik

      Bir rehberlik modeli olarak ülkemizde de benimsenmiş olan, rehberliği, “eğitim hizmetlerinin bir parçası” olarak kabul eden yaklaşımda amaç, öğrencilerin öğretimden, en üst düzeyde yararlanmalarını sağlayacak koşulları hazırlamaktır.

 

      Bu anlayışın egemen olduğu bir okulda, öğrencilerin ruh sağlıklarını koruyucu ve geliştirici önlemlere ağırlık verilmektedir. Öğrencilerin yerinde ve doğru kararlar verebilme ve kişisel plânlar yapabilme güçleri geliştirilmeye çalışılmaktadır. Okuldaki tüm görevliler rehberlik hizmetlerinden sorumludur.

        Bu modelde, psikolojik danışma hizmetleri, rehberliğin ayrılmaz bir parçası olarak görülmemektedir. Bu nedenle okulda uzman danışmanların bulunmaması, önemli bir eksiklik sayılmamaktadır. Onun için, rehberlik hizmetlerinde ağırlık, “bilgi verme”ye ve “grup rehberliği”ne kaydırılmıştır. Rehberliğe, öğretim hizmetleri türünden bir etkinlik olarak bakıldığı için, bu hizmetlerin, öğretmen ve yöneticilerce yürütülebileceğine inanılmaktadır.

        Varsa, danışmanların (rehberlik uzmanlarının) görevi, rehberlik politikasının saptanmasında, hizmetlerin plânlanmasında, yürütülmesinde ve eşgüdümün sağlanmasında, öğretmen ve yöneticilere yardımcı olmaktır. Bu kişilerin yapacağı bir diğer hizmet de anne babalara, çocuk gelişimi ve eğitimi konularında danışmanlık yapmaktır.

        Bu görüşün eğitime katkıları:

      1- Rehberlik ilkeleri, öğretim etkinliklerine daha kolay yansıtılabilmektedir. Grup rehberliği, öğretim etkinliklerinin bir parçası durumuna getirilebilmektedir. Başta öğretmenler olmak üzere, okulun tüm görevlileri, rehberlik hizmetlerine etkin olarak katılmaktadır.

        2- Öğrenci formlarını doldurma, öğrencilere ilişkin bilgileri kişisel dosyalara yazma sorumluluğu, öğretmenlerin, öğrencilerini daha yakından tanımalarını sağlamaktadır. Öğretmen, öğrencileriyle ilgili olarak topladığı bilgi ve bulguları, eğitim ve öğretimi etkili kılmada kullanma olanağı elde etmektedir.

        3- Öğretmenler, öğrencilerini uzun süre gözleme fırsatına sahip oldukları için, öğrencilerin güçlüklerini daha kolay görebilmekte ve ortadan kaldırabilmektedirler. Öğrenciler bu uygulamada, güvendikleri öğretmenlerden yardım isteyebilmektedirler.

        4- Çok sayıda rehberlik uzmanına gerek duyurmayan bu yaklaşım, öteki bazı yaklaşımlara göre daha ekonomiktir. Ülkemiz millî eğitiminde bu modelin benimsenmesinin nedenlerinden biri de daha ekonomik oluşudur.

        Bu görüşün sınırlılıkları:

        Eğitime olan yararlarına karşılık, rehberliği, eğitim hizmetlerinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul eden bu yaklaşım, özünde şu sınırlılıkları, olumsuzlukları taşımaktadır:

        1- Öğretmenler, özel bir biçimde yetiştirilmemiş oldukları bir alanda hizmet vermek zorunda bırakılmaktadırlar. Yetişim eksikliğinin de etkisiyle her öğretmen, kendine göre bir rehberlik uygulamasına girişebilmekte; bu ise, rehberlik hizmetlerinin bütününü zedelemektedir.

        2- Öğretmenlerin zamanlarının azlığı ve yetişimlerinin elverişsizliği nedeniyle, başta psikolojik danışma olmak üzere, kimi hizmetler savsaklanmakta ya da üstünkörü yapılmakta, çalışmalar biçimsellikten öte gidememekte, öğretmenlerce bir angarya olarak algılanmaktadır.

        Öğrencilere ilişkin olarak toplanan bilgi ve uygulama sonuçlarının yazımı, öğretmenlerin çok zamanını almaktadır Bu ise, öğretim ve rehberlik hizmetlerinden birinin ya da her ikisinin aksamasına yol açmaktadır. Ayrıca, öğrencilerle ilgili bilgiler çok elden toplandığı için, öğrenci toplu dosyası oluşturmak ve rehberliği bir süreç olarak gerçekleştirmek zorlaşmaktadır.

        3- Rehberlikte birincil görevin öğretmene yüklenmesi, danışmana, öğretmene yardımcı olma görevinin verilmiş olması ve danışmanın hizmet alanının fazla yayılması, uzmanlık düzeyinde hizmet olanağını ortadan kaldırmaktadır.

       

        Bir Psikolojik Yardım Hizmeti Olarak Rehberlik

      Rehberliği, eğitim hizmetlerinin ayrılmaz bir parçası olarak kabul eden yaklaşıma karşılık, bu yaklaşım, rehberliği, “psikolojik yardım hizmetlerinin bir parçası” olarak görmektedir. Bu yaklaşıma göre rehberliğin amacı, “bireyin kendini ve çevresini tanımasına, sorunlarının kaynağını görebilmesine, içsel çatışmalarını çözerek, doğru ve yerinde kararlar vermesine yardım etmektir:”  Amacından da anlaşılacağı gibi, bu anlayıştı okul danışmanlarının temel işlevi psikolojik danışmadır.

        Öğrencilerinin çoğunun psikolojik danışmaya gereksinmesi vardır. Dışsal tekniklerle kendine ve çevre olanaklarına ilişkin bilgiler edinmesi, öğrencinin, yerinde ve doğru kararlar vermesine yetmemektedir. Önemli olan kişinin kendisine ve çevresine ilişkin bilgileri nasıl algıladığıdır. Bunun anlaşılması ise, psikolojik danışmayı gerektirmektedir.

        Rehberlik, eğitimin ayrılmaz bir parçası olmakla birlikte, kendine özgü özellikleri olan bir hizmet alanıdır. Bu nedenle, rehberlik hizmetleri, bu alanda uzmanlaşmış olan kimselerce yürütülmelidir. Rehberlik uzmanlarının etkinlikleri, tüm rehberlik ve öğretim alanlarına yayılmalıdır. Ancak, fazla yayılma, danışman’ın etkililiğini azaltacağından, bilgi verme, duruma alıştırma, bazı tekniklerin uygulanması gibi hizmetler ve uygulamalar, öğretmenlerin sorumluluğuna bırakılmalıdır.

 

        Bu görüşün eğitime katkıları:

      1- Rehberlik, uzmanlık düzeyinde yürütüleceğinden, hizmetin niteliği yükselecektir. Bu yaklaşımda, rehberlik örgütü içinde rol ve işlevleri belirgin olduğu için danışmanlar, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerini aksatmadan yürüteceklerdir. Öğrenciler de yeterli kişilerden yardım alma olanağını elde edeceklerdir.

        2- Danışmanlar, zamanlarını ve güçlerini verimli bir biçimde rehberlik ve psikolojik danışma alanında kullanabileceklerdir. Çünkü bu yaklaşımda rehberlik ve psikolojik danışma, öğretimin ayrılmaz bir parçası; ama, sınırları belli bir hizmet alanı olarak algılanmaktadır.

        3- Öğrencilere ilişkin bilgi ve bulgular, bu yaklaşımda, düzenli olarak toplanmakta ve öğrenci toplu dosyaları daha kolay geliştirilebilmektedir.

       

       

      Bu yaklaşımın sınırlılıkları:

      1- İlgililerle gereken eşgüdüm (koordinasyon) kurulmazsa, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri, bir ya da birkaç uzmanın uğraştığı bir iş durumuna düşecektir. Öğretmen ve yöneticiler, rehberlik ve psikolojik danışma sorumluluğunu, yalnızca bu görevlilerin işi gibi göreceklerdir. Ne yazık ki okullarımızdaki genel anlayış ve görünüm budur.

        Sonuçta, rehberlik hizmetleri bürosunun çalışmalarından çok az kişinin haberi olacaktır ve bu çalışmalardan çok az kişi yararlanacaktır. Giderek, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri, eğitimin ayrılmaz bir parçası olmaktan çıkacak; okul görevlilerinin tümünün sorumluluk paylaştığı ve politikasının belirlenmesinde katıldığı bir hizmet olma özelliğini yitirecek; salt uzmanların söz sahibi oldukları bir sorumluluk durumuna gelebilecektir.

        2- Bir başka sınırlılık, psikolojik danışma hizmetinin fazla önem kazanması sonucu, bilgi verme hizmetinin gölgelenme olasılığıdır. Ancak bu olasılık, bugün için  okullarımızda geçerli değildir.

        3- Üçüncü bir sınırlılığı da uzmanlık düzeyinde eğitilmiş görevlilerle sürdürülen rehberlik ve psikolojik danışmanın, çok zaman ve para gerektirmesi oluşturmaktadır.

        Sonuç olarak; bu seminerin amacı, okul yöneticileri ve öğretmenlere, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin eğitim öğretimin ayrılmaz bir parçası olduğunu kavratmak, ülkemiz koşullarında bugünkü örgütlenme biçimiyle rehberlik uzmanı ve psikolojik danışmanın, okulda bu işleri düzenleyiciliği, koordine ediciliği yanında psikolojik danışmanlığını da sürdürebilmesi için bu oluşuma kendi üzerlerine düşen sorumlulukları itibariyle okul yöneticilerini ve öğretmenleri bilgilendirmek ve bilinçlendirmektir.  Çünkü, ülkemiz koşullarında, rehberlik hizmetleri ancak bu biçimde ve  bu anlayışla yürütülebilir.

 

Rehberlik Hizmetleri Alanında Avrupa’daki Gelişmeler:

     

      Rehberlikte etken olan bilimlerin, özellikle psikolojik ölçme ve değerlendirme ile bireysel ayrılıklar psikolojisi, önce Avrupa ülkelerinde gelişmesine karşın rehberlik, bu ülkelerdeki okullara çok sonra girebildi. Buna neden olarak, söz konusu ülkelerin eğitim felsefeleri ile eğitim uygulamalarına egemen olan ve gelişmeyi etkileyen geleneksel tutum gösterilmektedir.

        İki Dünya Savaşı arasında, Avrupa ülkelerinde, çocuk ve gençlere ilişkin sağlık, iş bulma, toplumsal hizmet, özel eğitim ve suçluluğu önleme hizmetleri gibi okul dışı bir çok kurum oluşturuldu. Daha sonra, okul bitiren gençlerin mesleklere yerleştirilmelerini sağlama çalışmalarına girişildiyse de bu hizmetler, ABD’de kazandığı anlamıyla rehberlik ve psikolojik danışma uygulamaları olarak değerlendirilemez.

        Çocuk ve gençleri okul döneminde yöneltmenin gerekliliği, İkinci Dünya Savaşı sonrasında benimsenmeye başlandı ve özellikle Fransa’da öğrencileri, uygun okullara ve eğitim kurumlarına yöneltmek için gerekli gözlem ve değerlendirmelerin, ilkokuldan başlatılarak sürdürülmesi benimsendi. Özellikle 12-15 yaşlar arası, gözlem dönemi olarak kabul edildi ve bu dönemde yöneltme çalışmaları yoğunlaştırıldı. 15-18 yaşlar arasında ise, öğrencinin ileride tutacağı işe yakın bir alana yöneltilmesine ağırlık verildi.

        1960’lı yıllarda ise, bireyin yeteneklerinin en üst düzeyde ortaya konulması ilkesine dayanılarak öğrencilerin mesleğe, okullara ve ayrı programlara yöneltilmeleri, 16 yaşına kadar ertelendi. Yöneltmenin ve yüksek öğretime geçme kararının, 16 yaşına değin ertelenmesi gerektiği, İngiltere’de de benimsendi.

        Bugünkü anlamıyla rehberlik ve psikolojik danışma, Almanya, Fransa ve Avusturya’da 1959’da; İtalya ve İngiltere’de de 1963’te başladı. Ancak bu işte çok az uzman kullanılmaktadır. Teste önem verilmemekte; rehberlik, daha çok, öğretmenlerin gözlemlerine dayandırılmaktadır.

        ABD’ye göre, Avrupa’da rehberlik ve psikolojik danışma, geride kalmıştır.

 

Rehberlik Hizmetleri Alanında Türkiye’deki gelişmeler:

     

      Ülkemizde, rehberlik ve psikolojik danışmaya yönelik ilginin başlangıcı, en çok İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllara değin götürülmekte ve 1948 tarihli Ortaokul Programı’nda yer alan bir tümce buna kanıt olarak gösterilmektedir. Bu programda, “Okul, öğrenciyi kendi yetenekleri sınırı içinde en yüksek başarıya götürecek kılavuzluğu yapmalıdır.” tümcesinin, öğretmenlerin rehberlik görevine işaret ettiği belirtilmektedir. Eğitime yardımcı bir hizmet alanı olarak rehberlik girişimlerinin ise, 1950’li yıllarda başlatılabildiği vurgulanmaktadır. 

         

        ABD’den yararlanılarak yapılan girişimler

      İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ülkemizle ABD arasında gelişen ilişkiler sonucu Amerikalı uzmanlar, Türkiye’nin eğitim sistemini inceleyerek, bu konuda Millî Eğitim Bakanlığı’na rapor sunmaya başladılar. Bu raporlarda yer alan eleştirilerden biri de Türkiye millî eğitim sisteminde, bireysel ayrılıklara  yer vermeyen; toplumun ve bireylerin gereksinimlerini karşılamayan tek tip öğretim programlarının uygulanması idi. Bu uzmanlarca Adana, Samsun, Ankara, İstanbul, Konya ve İzmir’de deneme niteliğinde rehberlik çalışmaları yapıldı. Bu çalışmalara ilişkin olarak da  “Rehberliğin Gereği Hakkında Rapor” (1956) yayımlandı. Söz konusu 6 ilde, öğretmen ve yöneticilerin rehberlik alanında yetişmeleri amacıyla kurs ve seminerler düzenlendi.

        1949-1950 öğretim yılının başında Gazi Eğitim Enstitüsü’nde bir Eğitsel Danışma Bürosu kuruldu. Yine “Kör, sağır-dilsiz, zihinsel özürlü ve eğitimi güç çocuklarla üstün zekâlı çocukların okutulacağı okul ve sınıflara uzman öğretmen, başöğretmen ve müfettiş yetiştirilmek üzere, MEB  Yükseköğretim Genel Müdürlüğünün onayı ile 1952-1953 öğretim yılında Gazi Eğitim Enstitüsü’nde, Özel Eğitim Bölümü açıldı. Yine aynı okulun Pedagoji Bölümünde rehberlik, bağımsız bir ders olarak programa girdi. 1953 yılında MEB Talim ve Terbiye Dairesi’ne  bağlı, Test ve Araştırma Bürosu kuruldu. 1955 yılında, İstanbul Atatürk Kız Lisesi’nde; 1956’da Ankara Deneme Lisesi’nde, rehberlik ilkelerine dayalı bir eğitim programı uygulamaya kondu. 1951-1956 yılları arasında hızla süren rehberlik çalışmaları, 1967 yıllarına doğru, gittikçe gerileyerek duraklama gösterdi. Umutlar boşa çıkmıştı. Yıllar sonra yeniden ele alındığında, rehberliğin, bir uzmanlık işi olduğu ve birçok uygulama zorluklarını içeren bir hizmet özelliği taşıdığı anlaşıldı.

        1955 yılında Ankara’da bir ilkokulda Psikolojik Servis Merkezi  adıyla, ülkemizin ilk rehberlik merkezi açıldı. Sonra bu ad, Rehberlik ve Araştırma Merkezi olarak değiştirildi. (İlimiz Rehberlik araştırma merkezi 1984 yılında açılmıştır.) Ne var ki bu merkezlerin çoğu, yönetmeliğinde yer alan görevlerin tümünü gerçekleştiremeyen birer kuruluş olarak kaldı. Bir süre, kendi istekleri dışında görev yerlerinden alınanların atandıkları yer oldu. Ayrıca bu merkezler, uzmanlık düzeyinde eğitim görmüş elemanlara da kavuşturulamadı.

        1956 tarih ve 6660 nolu Güzel Sanatlarda Fevkalâde İstidat Gösteren Çocukların Devlet Tarafından Yetiştirilmesi Hakkında Kanun ve 1957 tarih ve 6972 nolu Korunmaya Muhtaç Çocuklar Hakkında Kanun’un bazı maddeleri, rehberlik uygulamalarını gerektiren bir içerik taşıyordu. 1958-1959 yıllarında birçok ülkelerde inceleme yapmış olan Türkiye Millî Eğitim Komisyonu, raporunda “eğitimin bireyselleştirilmesinin, yöneltme ve rehberliğin önemini ve gerekliliğini vurguluyordu. 1961 tarih ve 22 nolu İlköğretim ve Eğitim Kanununun 1. Maddesinde sözü edilen, her yurttaşımızın “beden, zihin ve ahlâk gelişimi”nin; 12. Maddesinde dile getirilen, “bedensel, zihinsel, ruhsal ve toplumsal bakımdan özürlü olan çocukların özel eğitimleri”nin gerçekleştirilmesi, rehberlik hizmetlerini gerektiren konulardı. Beş Yıllık Kalkınma  Plânlarının hemen hepsinde rehberliğin önem ve gerekliliğine değinilmiş,  1968 İlkokul Programı’nın rehberlikle ilgili 19 ve 22 nolu Eğitim ve Öğretim İlkeleri, “Eğitim ve Öğretimde rehberlik esastır.” görüşünü dile getiriyordu. 1970’te toplanan 8. Millî Eğitim Şurası, bugünkü rehberlik anlayışına yakın görüşler içeriyordu. Yine 1970 yılında Millî Eğitim Bakanlığı’nca, “Orta Dereceli Okullarımızda Rehberlik Servislerinin Kurulması Hakkında”ki genelge yayımlandı. 1970-1971 öğretim yılında, 24 orta dereceli okulumuzda uzmanlı rehberlik uygulamaları başlatıldı. Rehberlik uygulamalarına, 1971-1972 öğretim yılında 27 okul daha katıldı ve bu sayı artarak gelişti. 1973 tarih ve 1739 nolu Millî Eğitim Temel Kanunuyla rehberlik ve yöneltme ilkesi, yasal bir temele kavuşturuldu. Ancak, ülkemizde rehberlik konusu somut bir biçimde ilk kez, “Öğrenci Akışını Düzenleyen Kurallar” çerçevesinde, 1974’te,  9. Millî Eğitim Şurası’nda ele alınmıştır. Bu şurada, “programların çeşitlendirilmesi” görüşü benimsendi ve 9. Sınıfın yöneltme sınıfı olması uygun görüldü. Yöneltmenin ilke olarak zorlayıcı değil, yol gösterici nitelik taşıması gerektiği vurgulandı. Ayrıca rehberlik dersi, öğretmenlik yetişiminin zorunlu dersi durumuna getirildi. ME Bakanlığı’nca onaylanan rehberliğe ilişkin şura kararlarının ışığında, “1974-1975 Öğretim Yılı’nda Uygulamaya Konacak Esaslar” belirlendi ve yürürlüğe kondu. Hazırlıksız girişilen bu iş sonunda, konuda hiç bilgisi olmayan öğretmenler, rehber öğretmen olarak görevlendirildi ve rehberlik saatlerinde, “en iyi bildikleri iş olan öğüt verme, iyiyi gösterme işlevlerini yerine getirmeye” çalıştılar. Rehberlik işinin ne olduğunu kavrayamayan bazı öğretmenler, rehberlik saatlerinde öğrencilere serbest çalışma yaptırdılar ya da kendi dersini işlediler. Öğrenciler, kendilerini tanımayı sağlayan psikolojik ya da eğitsel bir yardım alamadılar. Bu nedenle öğrenciler, rehberliği, bir ders olarak algıladılar.

        1981 tarihinde çıkan Yükseköğretim Kanunu’na göre yükseköğretim kurumlarında rehberlik ve psikolojik danışma alanı, “eğitimde psikolojik hizmetler ana bilim dalı” içinde yer aldı; rehberlik ve psikolojik danışma lisans programları başlatıldı. Rehberlik, 10. Millî Eğitim Şurası (1981)’nda görüşülüp karara bağlanan yeni Türk millî eğitim sistemi içinde de eğitimimizin amaçlarına ulaşması için vazgeçilmez bir yardımcı hizmet olarak yerini aldı. 11. Millî Eğitim Şurası (1982)’nda ise ülkemizde, eğitimde rehberlik için gerekli uzmanların (okul danışmanlarının) sayısı, görevleri, yetiştirilme ve çalışma koşulları, öbür eğitim uzmanlarının eğitimiyle birlikte, ilk kez ayrıntılı biçimde ele alınmış oldu. 1983 tarihinde, 2916 sayılı Özel Eğitime Muhtaç Çocuklar Kanunu yürürlüğe giren yasa ile rehberlik ve araştırma merkezleri ile okullarda rehberlik ve psikolojik hizmeti verecek olan birimlerin görevleri de yasal temele kavuşturulmuş oldu. Yine 1983’te ME Bakanlığı’nca Okul Rehberlik Hizmetleri Yönergesi yayımlanarak okul rehberlik hizmetleri bürolarının, bu yönergeye göre çalışmaları istendi. 1983’te Özel Eğitim Dairesi Başkanlığı’nın adı, “Özel Eğitim ve Rehberlik Dairesi Başkanlığı “ olarak değiştirildi.  1985’te Rehberlik Hizmetleri Yönetmeliği yürürlüğe kondu. (MEGSB Teb. Der. 2201, 16.12.1985, sf. 527-532).

        1987-1988 öğretim yılından başlayarak, ortaokul, lise ve dengi okullarımızda, rehberlik ve eğitici çalışmalara ayrılan saatler kaldırıldı. Bu çalışmaların, günlük ders saatleri dışında yapılması öngörüldü. 1996-1997 öğretim yılından itibaren ortaokul ve genel liselerde rehberlik saatleri yine haftalık ders programı içine alındı.

        1992 yılında Özel Eğitim ve Rehberlik Dairesi Başkanlığı’nın adı, Özel Eğitim, Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü olarak değiştirildi.

        Ve son olarak, okullarımızda rehberlik ve psikolojik danışma çalışmalarının yetersizliği belirlenerek, ülke çapında öğretmenlerin rehberlik hizmetleri konusunda eğitimden geçirilmeleri için MEB Özel Eğitim, Rehberlik Ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nce 13.05.1997 tarih ve 1256 sayılı genelge yayımlanarak, formatör rehber öğretmenler ve onların yetiştirdiği okul rehber öğretmenleri ile örgün ve yaygın eğitimde görevli tüm öğretmenlerin eğitilmesi yoluna gidildi.

       

       

 

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANIN AMAÇLARI

 

      Psikolojik hizmetler uzmanı Rasim Bakırcıoğlu, İlköğretim, Ortaöğretim ve Yükseköğretimde REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA adlı kitabında rehberlik ve psikolojik danışmanın amacını, “bireyin, kendini tanıması ve kendi güçlerine güvenmesini sağlayarak, kişisel-toplumsal gelişimine yardımcı olmaktır.” biçiminde belirlemiş ve bu hizmetlerden yararlanan bireyin, şunları başarabilecek düzeye ulaşmış olması gerektiğini vurgulamıştır:

        1. Kendi yetenek ve ilgilerini, eğitim olanaklarını, içinde yaşamakta olduğu toplumun beklentilerini ve mesleklerini tanımış olmalıdır.

        2. Özyapısından gelen ya da doğal ve toplumsal çevresinin etkileri sonucu ortaya çıkan sorunlarını görebilmeli ve bunları çözümleyebilmelidir. Bedensel, bilişsel, toplumsal ve duygusal sorunlarının olası çözüm yollarını inceleyerek, bu çözüm yollarından, kendine en uygun olanını, kendi özgür istenciyle seçebilmelidir. Sorunlarının çözümünü plânlayabilmeli ve bu plân doğrultusunda, beklenen eylemleri gerçekleştirip, gerekli uyumu gösterebilmelidir.

        3. Başkalarıyla iyi ilişkiler kurabilmelidir. Yaşama karşı olumlu bir tutum göstermelidir.

        4. Boş zamanlarını en uygun biçimde kullanabilmelidir. Bunun için gerekli anlayış ve görüşü edinmiş olmalıdır.

        Görüldüğü gibi, rehberlik ve psikolojik danışma; eğitimin amaçladığı, kişinin bütün olarak gelişmesine, kendini gerçekleştirmesine yardım eden bir hizmettir.

        Profesör Dr. Muharrem Kepçeoğlu da rehberlik ve psikolojik danışmanın amacını “bireyin kendini gerçekleştirmesine yardım etmektir.”  biçiminde dile getirmektedir.

        Kendini gerçekleştirmekte olan bireyin taşıdığı özellikler, aslında psikolojik sağlığı yerinde olan çağdaş insanda bulunması gerekli özelliklerdir. Bu özelliklerden genel olarak benimsenen bazıları şöylece özetlenebilir:

        Kendini gerçekleştirmekte olan birey, daha yeterli bir kişiliğe sahiptir; daha verimlidir. Kim olduğunu gerçekçi bir gözle algıladığı gibi, kim olabileceği hakkında daha tutarlı bir görüşe sahiptir. Kendini gerçekleştirmekte olan birey, hem kendisi ve hem de başkaları hakkında iyi düşüncelere sahiptir; insan değerlerine saygı duyar; onları benimser ve geliştirir. Kendini gerçekleştirmekte olan birey, zamanını iyi kullanır; geçmişten daha çok geleceğe dönüktür.; yaratıcıdır.  Kendine saygı duyar ve kendini olduğu gibi kabul eder; duygularını açığa vurmaktan kaçınmaz. Kendini gerçekleştirmekte olan birey, değişmeye ve yeni yaşantılara açıktır. Kendini, değişmekte olan bu gerçek dünyanın yine değişmekte olan bir parçası gibi görür.

        Kendini gerçekleştirme, birey için, kuşkusuz, yaşam boyu süren bir süreçtir. Her bireyin, belirli bir dönemde, belirli bir gerçekleşim düzeyi vardır. Bu gerçekleşim düzeyinin zaman içinde olumlu yönde gelişmesi beklenir. Öğretmenlerimizin, yaş gruplarına göre bu gerçekleşim düzeylerini ve niteliklerini bilmelerinde yarar vardır. İşte, psikolojik danışma ve rehberlik yardımının amacı da yukarıda sıralanan özellikler bakımından bireyin bu gerçekleşim düzeyini geliştirmek ve en uygun düzeye çıkmasını sağlamaktır.

 

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANIN TEMEL İLKELERİ

 

      Rehberlik anlayışı, rehberlikle ilgili temel ilkeleri ve kavramları anlama olarak açıklanabilir.

        Rehberlik çalışmaları ile yakından ilgili olan tüm yönetici, uzman ve öğretim personelinin yeterli ve ortak bir rehberlik anlayışına sahip bulunmaları, rehberlik ve psikolojik danışma uygulamalarındaki başarıyı artıran önemli bir etmen olarak bilinmektedir. Son yıllarda, rehberlik ve psikolojik danışma uygulamalarında bir yaklaşım biçimi olarak, rehberliğin bir “takım” çalışması modeli içinde, okuldaki tüm eğitim ilgililerinin yürüttükleri bir hizmet olarak anlaşılmasına önem verilmektedir. Bugün okullarda, uzman personelin yanı sıra yöneticiler, sınıf şube rehber öğretmenleri ve öğretmenler de meslek personeli içinde düşünülmekte; “okul rehberlik takımı”nın birer üyesi olarak kabul edilmektedirler. Bu nedenle, rehberlikle ilgili tüm personelin rehberlik takımı içinde kendilerine düşen görevleri yerine getirirken, önce ilke ve kavramlarla ilgili ortak ve yeterli rehberlik anlayışına sahip olmaları, sonra da uygulamalarda deneyim kazanmaları gerekli görülmektedir. M. Kepçeoğlu tarafından, orta dereceli okullardaki rehberlik anlayışını konu alan bir araştırmada, orta dereceli okullarda  görevli müdür, rehberlik uzmanı, şube rehber öğretmenleri ve öğretmenlerin sahip oldukları rehberlik anlayışları incelenmiş ve yetkili uzmanlarca konulan ölçütler bakımından, bu personelin rehberlik anlayışlarının genellikle yetersiz olduğu ve personel arasında önemli rehberlik anlayışı farklarının bulunduğu görülmüştür.

        M. Kepçeoğlu tarafından 1975 yılında, rehberlik anlayışını oluşturan ilkeler üzerine yapılan bir çalışma sonucunda, ülkemizdeki yetkili rehberlik uzmanlarının kanısına dayanılarak sekiz ilke üzerinde genel bir anlaşma bulunduğu ortaya çıkmıştır. Rehberlik anlayışını oluşturan bu sekiz ilke şunlardır :

      1. Rehberliğin temelinde insan hak ve sorumlulukları ile yakından ilgili demokratik ve insancıl bir anlayış vardır.

        2. Rehberlik uygulamalarında öğrenci ile yakından ilgili olan herkesin anlayış ve işbirliği içinde çalışması gerekir.

        3. Rehberlik anlayışı, her türlü çalışması ile öğrenciyi merkez alan bir eğitim sistemini öngörür.

        4. Rehberlik yardımının esası, öğrencilerin kendi kişiliklerini daha iyi anlamalarını, problemlerine çözüm yolları bulmada onların kendi kendilerine yeter duruma gelmelerini sağlamaktır.

        5. Rehberlik bedensel, zihinsel, toplumsal ve duygusal olan bütün kapasitelerini kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda en uygun bir düzeyde geliştirmesi için öğrencilere yardım etmelidir.

       

        6. Öğrencilere rehberlik yardımı verirken, onları türlü yönleri ile tanımak gerekir.,

        7. Rehberlik uygulamaları, her okulun amaç ve ihtiyaçlarına uygun olan alanlarda yoğunlaştırılmalıdır.

        8. Rehberlik hizmetleri plânlı, programlı, örgütlenmiş bir biçimde ve profesyonel bir düzeyde sunulmalıdır.

        Öğretmenin sahip olduğu rehberlik anlayışının yeterli bir düzeye çıkması doğrudan doğruya, rehberliğin ilkelerini ve bu ilkelerle ilgili kavramları anlamaya bağlıdır. Rehberlik anlayışının birer ölçütü gibi kullanılabilecek bu kavramlardan bazılarının ilkelerle birlikte verilmesi, ilkelerin öğretmenlerce kavranması bakımından yararlı olacaktır.

        I. İLKE : Rehberliğin temelinde insan hak ve sorumlulukları ile yakından ilgili demokratik ve insancıl bir anlayış vardır.

        Bu ilke ile denmek istenen;

        1. Özerklik, insan gelişimine ve mutluluğuna en uygun düşen bir yaşama ilkesidir.

        2. Toplumsal durumu ile ruhsal uyumu ne olursa olsun, her birey değerlidir.

      3. Rehberlik, demokratik toplumun değerlerinden ve bireylerin gereksinimlerinden doğmaktadır.

        4. Kendi kendini yönetme hak ve sorumluluğu, bireylere bırakılmalıdır.

        5. Herkes, kendisi için seçimler yapma ve kararlar alma hakkına sahip olmalıdır.

        6. Karşılıklı anlayış ve saygı her zaman geçerlidir.

        7. Rehberlik anlayışı, otoriter (yetkeci-baskıcı) tutum ile bağdaşmaz.

        8. Bireyler hakkında elde edilen kişisel ve özel bilgilerin gerektiğinde başkalarına verilmesi için onlardan izin alınması gerekir.

         9. Rehberlik, kişisel tecrübelerin aktarılması biçiminde verilen bir tavsiye değildir.

      10. Rehberlikte, gerek yardım edenin, gerekse yardım edilen bireyin gönüllülüğü esastır.

        11. Öğrenciler hakkında elde edilen ve gizli sayılabilecek özel bilgilerin öğrenci toplu dosyalarına yazılması uygun değildir.

        12. Rehberlik yardımında, doğrudan doğruya başkaları adına seçimler yapılamaz.

 

        II. İLKE : Rehberlik uygulamalarında öğrenci ile yakından ilgili olan herkesin anlayış ve işbirliği içinde çalışması gerekir.

        Bu ilke ile denmek istenen;

        1. Rehberlik okulun tüm eğitim programının ayrılmaz ve tamamlayıcı bir yanını oluşturur.

        2. Rehberlik çalışmaları iyi bir lidere gereksinme gösterir.

        3. Rehberlik çalışmalarında okulun tüm yönetici, uzman ve öğretim personelinin yüklenecekleri görev ve sorumluluklar vardır.

        4. Öğrenci başarısızlığının nedenleri, okulda görevli tüm personeli ilgilendirmelidir.

        5. Veliler, ana ve babalar, çocukları hakkında her zaman okuldan yeterli bilgileri alabilmelidir.

        6. Rehberlik görevini yerine getirirken okul yöneticileri, uzmanlar ve öğretmenler, kendi yetki sınırlarının bilincinde olmalıdırlar.

        7. Yeteri kadar uzmanı bulunan okullarda bile yöneticiler ve öğretmenler, rehberlik personeli sayılırlar.

        8. Rehberlik çalışmalarında, öğrencilere ve öğrenci ile ilgili olan okul dışındaki bazı kişilere de görev ve sorumluluklar verilmesi, rehberlik anlayışına aykırı düşmez.

       

        III.İLKE : Rehberlik anlayışı, her türlü çalışması ile öğrenciyi merkez alan bir eğitim sistemi öngörür.

        Bu ilke ile denmek istenen;

        1. Rehberlik anlayışında hız alan bir eğitimde, okul programlarının öğrencilerin ilgi, yetenek ve gereksinmelerine en uygun bir biçimde düzenlenmesi gerekir.

        2. Okulda, öğrencilerin kendilerini ilgilendiren konularda görüşlerini belirtmelerine izin verilmelidir.

        3. Her öğrencinin rehberliğe gereksinmesi olabilir.    

        4. Okullardaki disiplin olaylarının önemli bir kısmı, öğrencilerin hangi davranışlarının suç sayıldığını bilmemelerinden ileri gelmektedir.

        5. Her öğrencinin, bir rehber öğretmenin rehberliğinde çalışmalarını sürdürmesi, rehberlik anlayışının bir gereğidir.

        6. Öğrenciyi etkileme gücünde olan  her şey. onun davranışlarını da etkiler.

        7. Okul programlarında seçmeli derslere de yer verilmesi, öğrencilerin bazı temel alanlarda bilgisiz kalma tehlikesini yaratmaz.

        8. Öğrencilerin türlü problemleri, onların başarılarını geniş ölçüde etkiler.

        9. Okulda ve yakın çevrede, mevcut olanakları ve bu olanakları kullanma yollarını bilen öğrenciler, daha başarılı olurlar.

        10. Gerektiğinde öğrenci ile karşı karşıya gelerek uyumsuzluk yaratan problemlerin ele alınması ilişkileri ve otoriteyi zedelemez.

 

        IV. İLKE : Rehberlik yardımının temeli, öğrencilerin kendi kişiliklerini daha iyi anlamalarını, problemlerine çözüm yolları bulmada onların kendi kendilerine yeter bir duruma gelmelerini sağlamaktır.

        Bu ilke ile denmek istenen;

        1. Bütünü ile eğitim, öğrencilerin kendi kendilerini anlamalarına yardım etmelidir.

        2. Aynı yaşta da olsalar, öğrencilerin karşılaştığı uyum güçlükleri birbirine benzemez.

        3. Bireyin iç dünyasını en iyi bilen kişi, yine o bireyin kendisidir.

        4. Bazı bireyler, yaşamları boyunca rehberlik yardımına gereksinme duyabilirler.

        5. Bireyler, kendilerine yardım edildiği takdirde problemlerine çözüm yolu bulabilme gücüne sahiptirler.

        6. Rehberlik yardımının, her öğrencide istenilen davranış değişikliğini oluşturması beklenemez.

        7. Yeteri kadar olgun olmadıklarından, kendilerine uygun seçimi yapamayacakları düşüncesi ile, öğrencilere doğrudan doğruya en uygun seçimin hangisi olduğunu göstermek rehberlik anlayışı ile bağdaşmaz.

       

        V. İLKE :Rehberlik, bedensel, zihinsel, toplumsal ve duygusal olan bütün kapasitelerini kendi ilgi ve yetenekleri doğrultusunda en uygun bir düzeyde geliştirmesi için öğrencilere yardım etmelidir.

        Bu ilke ile denmek istenen;

        1. Her yönü ile gelişme süreklidir.

        2. Rehberlik, öğrencinin tüm yönleri ile gelişmesini esas alır.

        3. Eğitim, öğrencilere kendi yeteneklerini geliştirme fırsat ve ortamını sağlamalıdır.

        4. Öğrencilerden ancak kendi yetenekleri ölçüsünde başarı beklenir.

        5. Her öğrencide geliştirilebilecek bir kapasite vardır.

        6. Rehberlik çalışmalarının okuldaki tüm öğrencileri kapsaması gerekir.

        7. Çocuklarının en uygun bir düzeyde gelişmesi için okul, ailelere yardım etmelidir.

 

        VI. İLKE : Öğrencilere rehberlik yardımı verirken, onları türlü yönleri ile tanımak gerekir.

        Bu ilke ile denmek istenen;

        1. Öğrencilerin gelişme özellikleri birbirinden ayrıdır.

        2. Öğrenciler hakkında toplanan bilgiler nesnel (objektif) ve güvenilir olmalıdır.

        3. Her davranışın arkasında bir neden vardır.

        4. Rehberlik yardımından yararlanabilmesi için bireyin kendini iyi tanıması gerekir.

        5. Öğrencilerin üst okullara ya da çeşitli mesleklere yönelmelerine yardım ederken, onların yalnızca okul başarılarının esas alınması yeterli değildir.

        6. Öğrencileri tanımada bazı bilimsel tanıma tekniklerinden yararlanılması gerekir.

        7. Öğrencilerle yüz yüze gelerek onları anlamaya çalışma, uyumsuzlukların giderilmesinde etkili bir yoldur.

        8. Öğrencinin temel gereksinmelerinin ailede nasıl karşılandığını bilmek, okuldaki rehberlik çalışmalarının etkililiğini artırır.

 

        VII. İLKE : Rehberlik uygulamaları, her okulun akaç ve gereksinmelerine uygun olan alanlarda yoğunlaştırılmalıdır.

        Bu ilke ile denmek istenen;

        1. Her okulda rehberlik çalışmalarına gerek vardır.

        2. Rehberlik etkinlikleri bireysel olduğu kadar grup çalışmaları biçiminde de düzenlenmelidir.

        3. Her okulda öğrencilere, okulu ve olanaklarını tanıtmaya gerek vardır.

        4. Rehberlik programının okuldan okula değişiklik göstermesi, rehberlik anlayışına aykırı düşmez.

        5. Her okuldaki rehberlik uygulamaları, öğrenci gereksinmeleri ve problemleri üzerinde daha önceden yapılmış inceleme ve gözlem sonuçlarına göre programlanmalıdır.

       

        VIII. İLKE : Rehberlik hizmetleri, plânlı, programlı, örgütlenmiş bir biçimde ve profesyonel bir düzeyde sunulmalıdır.

        Bu ilke ile denmek istenen;

        1. Okul müdürleri, okullardaki rehberlik çalışmalarının tamamı ile yakından ilgilenmek zorundadır.

        2. Rehberlik, bu alanda yetişmiş uzman personel kullanmayı gerektirir.

        3. Okul rehberlik ve psikolojik danışma programında yer alan çalışmaların nasıl, ne zaman ve kimler tarafından sürdürüleceği bir plâna bağlanmalıdır.

        4. Rehberlik çalışmalarının plânlı, programlı ve örgütlenmiş bir biçimde sunulması ilkesi, tüm gerekler yerine getirilmeden uygulamalara başlanamayacağı anlamına gelmez.

        5. Etkili rehberlik uygulamaları, bu iş için okulda yer ve zaman ayırmayı, araç ve gereç kullanmayı gerektirir.

        Burada verilen ilkeler ve kavramlar, gerektiğinde, kişilerin sahip bulunduğu rehberlik anlayışını değerlendirmede de kullanılabilir. Bunlara verilecek olumlu yanıtların çokluğu ölçüsünde, kişinin sahip bulunduğu rehberlik anlayışının yeterliliği ortaya konulabilir.

 

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMADA YANLIŞ ANLAYIŞLAR

 

      1. Rehberlik ve psikolojik danışma yardımı, bireye tek yönlü olarak doğrudan doğruya yapılan bir yardım değildir. Rehberlik ve psikolojik danışma yardımında hem yardımı veren, hem de yardımı alan önemlidir. Bunlar arasındaki etkileşim karşılıklıdır. Bu bakımdan, rehberlik ve psikolojik danışma yardımını tek yönlü olarak, yardım edenin karşı tarafa bazı şeyler aktarması biçiminde anlamak çok yanlıştır.

        2. Rehberlik ve psikolojik danışmanın temelinde bireye acımak, onu kayırmak, her sıkıntıya düştüğünde bireye kanat germek gibi bir anlayış yoktur. Rehberlik anlayışında birey güçlü ve değerli bir varlıktır. Rehberlik ve psikolojik danışma yardımı ile birey, sahip bulunduğu gücü kullanma ve daha da geliştirme olanağına kavuşur. Rehberlik ve psikolojik danışma yardımı ile birey, karşılaştığı  sorunları çözmede kendi kendine yeterli bir düzeye erişebilir.

        3. Rehberlik ve psikolojik danışma bireyin, yalnızca duygusal yanı ile ilgilenmez. Rehberlik ve psikolojik yardımda, yardımı alan bireyin duygusal süreçleri esas olmasına karşın rehberlik ve psikolojik danışma, bir bütün olarak bireyin tüm gelişimi ile ilgilenir. Buna göre, toplumsal, duygusal, zihinsel ve hatta fiziksel nitelim gösteren her türlü gelişim sorunu, mesleksel ve eğitsel sorunlar ve tüm kişisel sorunlar, rehberlik ve psikolojik danışmanın yakından ilgilendiği konulardır.

        4. Rehberlik ve psikolojik danışmada kullanılan tüm yöntemler ve teknikler amaç değil, yalnızca araçtırlar. Rehberlik ve psikolojik danışmada belirli amaçlar için türlü testler, envanterler, anketler ve bilgi fişleri kullanılabilir. Ancak bu uygulamaların ve bilgilerin bireye dönek olarak etkili bir biçimde kullanılması gerekir. Bu amaçla kullanılmayan ve sonuçları öğrencilere yansıtılmayan tüm bilgiler, dosyalar dolusu kadar da çok olsa, gösterişin ötesine geçemezler.

        5. Rehberlik ve psikolojik danışma, yardımı alan birey bakımından akademik bir öğrenme konusu ya da bir ders değildir. Rehberlik çalışmalarını, öğretim çalışmalarına eklenmiş ve bu çalışmaların uzantısı gibi görmek yanlıştır. Genel bir kural olarak rehberlik, bireye bilgi verme işi değildir. Rehberlik yardımının merkezi, bireyin kendisidir. Yardım konusu olan sorunla ilgili daha çok bilinçlenmek ve gerekli kararı almak üzere bireye yardım esastır. Bunun için de yardım eden tarafın bilgi aktarmak gibi bir görevi yoktur. Özellikle öğretmenler bu noktaya dikkat etmek zorundadırlar. Okullarda, rehberlik için ayrılan saatleri de bir ders saati gibi görmek yanlıştır. Bu saatleri, rehberlik yardımının gerektirdiği bir anlayışla rehberlik ve psikolojik danışma için kullanmak gerekir.

        6. Rehberlik bir disiplin görevi değildir; rehberlik yargılamaz ve ceza vermez. Okullarda, rehberlik ve psikolojik danışmayı bir disiplin ve kontrol aracı olarak görmek kesinlikle yanlıştır. Aslında disiplin ve rehberlik, birbiri ile bağdaşmayan kavramlardır. Disiplin denetimi gerektirir. Disiplinde irdeleme, eleştirme, yargılama ve gerekirse ceza verme vardır. Tüm bunlar ise rehberlik anlayışında yeri olmayan öğelerdir. Bu anlayış, okullarda disiplin işlemlerinin gereksizliği biçiminde anlaşılmamalıdır. Disiplin işlemleri ile rehberlik ve psikolojik danışmayı birbirinden ayrı tutmak ve algılamak gereği vardır. Bu nedenle, öğretmenlerin derste konuştu dişe, arkasına döndü diye, defterini-kitabını getirmedi diye, derste sakız çiğniyor diye, öğrencileri rehberlik bürosuna göndermeleri ve cezalandırılmalarını beklemeleri yanlış bir tutumdur. Öğretmenin bu tutumu, onun öğrencilere etki edememe, öğrencilerle olumlu etkili iletişim kuramama gibi kişisel yetersizlik ve beceriksizliğine işarettir. Eğer öğrenci diğer öğretmenlerin derslerinde de aynı davranışları gösteriyorsa, o zaman problemli öğrenciden söz edilebilir. Ancak, bu tür davranışlar, belirli bir öğretmenin dersinde sergileniyorsa, o zaman eğitsel yetersizliğinden dolayı karşımızda yetersiz, yani problemli bir öğretmen var, demektir.

        7. Rehberlik ve psikolojik danışma, her türlü problemi hemen çözebilecek sihirli bir güce sahip değildir.  Aslında rehberlik ve psikolojik danışma yardımının amacı, bireyin gerçekleşim düzeyini geliştirme olarak bireyin değişmesini ve yeni yaşantılara açık bir duruma gelmesini zorunlu kılar. Bu ise zaman isteyen bir süreçtir. Öğretmenlerin sandığı gibi, rehber uzman ve psikolojik danışmanların elinde, öğrenci ile bir görüşmede, öğrenciyi olumlulaştıracak sihirli bir değnek, sihirli bir takım sözcükler yoktur. Öğretmenlerimiz yine şunu bilmeli ve unutmamalıdırlar ki, öğrencinin içinde bulunduğu ortam ve koşullarda olumlu bir değişme olmadıkça, yapılan rehberliğin de etkisi o oranda olacaktır. Örneğin, öğrenci ile yüz yüze iletişimde bulunan okuldaki öğretmenlerin rehberlik anlayışı, öğrencilere yapılan rehberlik ve psikolojik yardımı da olumlu ya da olumsuz olarak etkilemektedir. Rehberlik ve psikolojik danışmanın yararlı olacağına inanmayan öğretmenlerin etkisi altındaki öğrencilerde de aynı anlayış oluşmakta, görüşmelerde bu anlayışı değiştirmek oldukça zor olmaktadır. Öğretmenlerimizin tüm bunları dikkate alarak rehberlik ve psikolojik danışma yardımının etkililiğinin bireyden bireye, konudan konuya ve durumdan duruma değişiklik göstereceğini kabul etmeleri ve rehberlik ve psikolojik danışma yardımı hakkında öğrencilere olumsuz görüş ve duygular yansıtmamalıdırlar. Ve bir gün kendilerinin de psikolojik danışma yardımına gereksinmeleri olabileceğini unutmamalıdırlar.

        *8. Rehberlik uzmanı ve psikolojik danışmanların, okul yöneticileri ve öğretmenlerce, alanlarında bir uzman olarak değil de bir öğretmen olarak algılanmaları, alan çalışmalarındaki en büyük engellerden biridir. Bir rehberlik uzmanı ve psikolojik danışman olan çalışanların, bir takım nedenlerle yanlış olarak öğretmen olarak nitelendirilmeleri, rehberlik uzmanı ve psikolojik danışmanların okul yöneticileri, öğretmenler, öğrenciler ve veliler tarafından yanlış bir biçimde,  bir öğretmen olarak algılanmalarına ve değerlendirilmelerine neden olmaktadır. Bu yanlış nitelemenin yanında okul yöneticilerinin ve öğretmenlerin, rehberlik ve psikolojik danışmanın özünü bilmemelerinden, kavrayamamalarından kaynaklanan yanlışlık,  uzman rehber ve psikolojik danışmanları, hiçbir iş yapmayan, boş işlerle uğraşan, günde altı saat çalıştığı gibi üstüne üstlük bir de 12 saat ders ücreti alan, kendi işlerine burnunu sokan, kendilerine gereksiz ve saçma işler yükleyen, neredeyse okulda istenmeyen kişiler olarak algılamalarına neden olmaktadır. Bu anlayış ise kökten yanlış olup rehberlik ve psikolojik danışmanın ilkelerine tümüyle terstir. Bir okul doktoruna, nasıl, doktor öğretmen denmiyorsa, demek yanlışsa, uzman rehber ve psikolojik danışmanlara da rehber öğretmen denemez, demek yanlıştır, en azından onu, öğretmen olarak görmek ve algılamak yanlıştır. Okul yöneticilerinin ve öğretmenlerin, bu yanlış algılamayı, değerlendirmeyi artık değiştirmeleri gerekmektedir. Çünkü bu tür yanlış anlayışlar, çelişkilerin, çatışmaların, olumsuzlukların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

 

REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMANIN İŞLEVLERİ

 

        1- Rehberlik ve psikolojik danışmanın birincil işlevi, “Kişinin kendini tanımasına yardım etmek”tir. Kişiye kendini tanıtmak için, onun bedensel, devimsel ve bilişsel yeteneklerinin, ilgilerinin, değer yargılarının ve tutum ve davranışlarının, yaşamdan beklediklerinin, hoşlandığı ve hoşlanmadığı varlık, olay ve olguların bilinmesi gerekir.

        Kişiye kendini tanıtma işi, bir, dıştan değerlendirici çalışmalar; bir de “kişiye kendini, kendi gözü ile tanıtıcı çalışmalar” olmak üzere iki yolla yapılmaya çalışılmaktadır. Dıştan değerlendirme; gözlem, anket, test gibi teknik ve araçlar kullanılarak; kişiye kendini, kendi gözü ile tanıtıcı çalışmalar ise, psikolojik danışma, özgeçmiş gibi bazı tekniklerden yararlanılarak yapılmaktadır.

        Bu uygulamalardan elde edilen bulguların özetleri, ikili görüşmelerle danışana (öğrenciye) iletilmektedir. Bu bilgilerden gizli kalması gerekmeyenler, öğrenci kişisel dosyasına (toplu dosyaya) işlenerek, öğrencinin eğitiminden sorumlu olanların bilgisine sunulmaktadır.

        Kişi, kendine  ve çevresine ilişkin bilgileri özümledikçe, benliğini gerçekçi bir doğrultuda geliştirme, doğru kararlar verebilme ve kendini yönetebilme olanağını elde etmektedir.  Kişiye bu ruhsal bağımsızlık kazanma yolu, dıştan değerlendirme ile değil, bir iletişim tekniği ve “kendini öğrenme süreci” olan “psikolojik danışma ile açılmaktadır.

 

        2- Rehberlik ve psikolojik danışmanın ikinci işlevi ise; bilgi verme, yerleştirme ve izleme hizmetlerini yerine getirmektir.

        Bilgi verme ile kişinin, kişisel-toplumsal uyumuna yardım edilmektedir. Kişi, verimli çalışma ve tam öğrenme yolları; kişilik gelişim kuralları; yetenek ve ilgilere göre program, okul ve meslek seçme; burs, kredi ve yurt olanakları vb konularda bilgilenme gereğini duymaktadır.

        Bunlar gibi, örneğin, sağlık hizmetlerini, ucuz ve iyi beslenme yollarını tanıtma da bir rehberlik ve psikolojik danışma hizmetidir. Ancak bu, sağlık hizmeti verme ve beslenme olanakları sağlama, birer kişilik hizmetidir.

        Yerleştirme denince, rehberlik ve psikolojik danışma aracılığı ile bir okula, bir programa ya da bir mesleğe girmek üzere kararlar alabilmesi ve uygulayabilmesi için kişiye yardım etme, gerekli olanakları sağlama gibi işlevler anlaşılmaktadır.

        İzleme hizmetlerini ise; kişinin aldığı kararların sonuçlarını değerlendirmeye yönelik rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri oluşturmaktadır.

 

İnsancı (Hümanist) Psikologlara Göre Ruh Sağlığının Belirtileri

 

      (Rehberlik ve psikolojik danışmanın temel amacının bireyin kendini gerçekleştirmede, bireye yardımcı olmak olduğu belirtilmişti. Bu bölümde kendini gerçekleştirme üzerinde ayrıntılı olarak durulacaktır.)

        İnsancı psikologlara göre, hastalık belirtisi göstermeyen kimseler de sağlık bakımından farklı düzeylerde olabilirler. Yani bir kimsenin halen olduğundan daha sağlıklı olması mümkündür. Ayrıca bir toplumda yaygın olarak görülen bir durum normal ( ölçüte uygun) olabilir, ama her normal olan “istenilir” olan değildir.  Sık görüleni normal, normali de istenilir olarak değerlendiren yaklaşım, yaratıcılık, yenilik yapma gibi davranışları, norma, ölçüte uymadığı için anormal sayılmaktadır. Öyleyse bu iki yaklaşım da ruh sağlığı tanımına olumsuz yaklaşmaktadır.

        İnsancı psikologlar, ruh sağlığı kavramında olmaması gerekenleri belirtmek yerine (olumsuz-negatif yaklaşım), olması gerekenleri belirtmenin (olumlu-pozitif yaklaşım) daha doğru olacağı görüşündedirler.

 

        Rogers (Rocırs), psikolojik sağlığı iyi yaşam olarak adlandırmıştır. İyi yaşam, durağan (sabit) bir durum, bir doyum, durumundan hoşnutluk, nirvana değildir, insanın uyum sağladığı, doyuma ulaştığı bir koşul, yani dürtü azalması, gerilim azalması, homeostasis (dengelenme) de değildir. İyi yaşam bir süreçtir, bir gidiş yönüdür, varılan bir nokta değildir. İyi yaşam, canlının seçme özgürlüğüne sahip olup da seçtiği gelişme yönüdür.

        Öyleyse diyebiliriz ki psikolojik sağlık, insanın erişmeye çalıştığı, ama hiçbir zaman tam erişemediği bir hedeftir.  Ancak hedefe giden yolda insanlar, değişik yerlerde bulunabilmektedirler. Olumlu insan ilişkileri, çok zengin ve deneyim sahibi olma, bu hedefe erişmeyi etkileyen etmenler olabilir.

        Psikolojik bakımdan tüm sağlıklı kimseleri (iyi yaşam yaşamış kimseleri) Rogers, tam olarak fonksiyonda bulunan kişi (işlevini tam olarak yerine getiren kişi), Maslow ise özünü, kendini gerçekleştirmiş kimse olarak adlandırmaktadır. Rogers ve Maslow, bu insanların belli başlı özelliklerini klinik gözlemler ve görüşme ile, psikolojik araçlarla inceleyerek saptamışlardır. Rogers’e göre kendini gerçekleştirmiş kimselerin belli başlı özellikleri şunlardır: (Bu özellikleri bilmek, öğretmenin hem öğrencilerini tanıması, hem da kendini tanıması bakımından da yararlı olacaktır.)

       

        1. Yaşantılara giderek daha fazla açık olma:  Bir kimse, eğer kendi bedeninden ya da çevreden gelen her türlü uyaranı, hiçbir sansüre tabi tutmadan, yani bozmadan, çarpıtmadan ya da ayıklamadan, olduğu gibi alabiliyorsa, o zaman yaşantılara açık bir kimsedir.

        Yaşantılara çakı insan, kendini anlamaya ve tanımaya daha yatkındır. Kendinde neler olup bittiğini fark edebilir, korku, çaresizlik, ızdırap gibi duygularını rahatça yaşayabilir. Örneğin kendini güçlü ve sağlam bir kimse olarak tanımlayan bir kimsenin hastalık belirtilerini, benlik kasarımı ile bağdaşmadığı gerekçesi ile yadsıması, yok sayması savunuculuktur. Aynı kimsenin vücudundan gelen hastalık ve yorgunluk işareti olabilecek uyarıcıların farkına varması, algılaması, yaşantılara açık oluşunun bir belirtisi sayılabilir. Sağlam kimseler de hastalanabilir, güçlü kimseler de yorulabilir. Yorgunluk ve hastalık fark edilir ve kabul edilirse çaresi bulunabilir. Aynı şekilde bir kimsenin seviyorsa sevginin, nefret ediyorsa nefretinin farkında olması, yaşantılara (duygulara) açık oluşunun, yani onları algılamaya hazır oluşunun işaretidir.

        Yaşantılara açık kişi, gerçeği görüp algılayabilir. Olanı, olduğu gibi görür, olmasını istediği gibi değil. Çevreyi, istek, ümit, beklenti, korku, kaygı, önyargı gibi duygulardan etkilenmeden, saf gözlerle inceler ve gerçeği olduğu gibi görebilir.

        Bu özelliğe sahip kimseler, insanları doğru olarak değerlendirebilmekte, sanatta, bilimde, politikada ve diğer toplumsal işlerde gerçeği daha açık olarak görebilmektedirler. Buna karşılık algının bozukluğu ise bir sağlıksızlığın işaretidir. Bu durumda nörotik kişi, yalnızca duygusal bakımdan değil, bilişsel yönden de hastadır. Çünkü gerçekliği doğru biçimde algılayamamaktadır. Oysa doğru algı, doğru akıl yürütme demektir.  Algıları eksik veya bozuk olan kimselerin doğru yargılara varmaları beklenemez.

        Sağlıklı insan, bilinmeyenden, yeni ve değişik yaşantılardan korkmaz. Hatta onları arar, onları yaşamayı çekici bulur., taze, somut idyografik yaşantıları, başkaları tarafından oluşturulmuş kavramlara, soyutlamalara, inançlara, kalıplara tercih eder, bilinenlerin güvenceli çatısına sığınmaktansa, yeni yaşantılar edinmek için çevreye açılmayı tercih eder.

 

        2. Giderek daha varoluşsal bir biçimde yaşama: İyi yaşamın bir başka özelliği Rogers’a göre her dakika daha tam olarak yaşama isteğidir. An’ı yaşamayı bilen bir kimse, “Gelecekte ne olacağı, ancak o zaman belli olur. Geçmiş ise olup bitmiştir. Şimdi bunları düşünmektense, bu anı yaşamak daha iyidir.” Diyen kimsedir.

        Varoluşsal yaşam sürme, yaşantı sürecine katılmaktır, onu kontrol etmek değildir. Anı yaşama, katılığın, sıkı bir düzenlemenin olmayışıdır, benlik yapısını yaşantılara empoze etmek değildir. An’ı yaşama, duyguları anında keşfetmektir, onları oluşum sırasında taze olarak algılamak, niteliğini kavramak, sonra gerekirse onları bir gruba koymaktır. Yoksa başkalarından aktarılmış kalıplara duyguları kırarak, bükerek yerleştirmek değildir. Benlik, o anda yaşanan şeydir.

       

        3. Organizmaya (kendi vücuduna) daha fazla güvenmek: Belli bir durumda hangi davranışın seçileceğine karar verirken birçok kimse, başkaları tarafından oluşturulmuş yönlendirici ilkelere veya yargılara dayanırlar. Çünkü bu kimseler, yaşantılara (iç ve dış uyaranlara, duygularına) tam olarak açık olmadıklarından, belli bir anda şu ya da bu davranış tarzını seçmelerine temel olacak doğru ve zengin verilere sahip değildirler. Bu durumda, başkalarının deneyip uygun bulduğu yolları seçmekten, ilke ve kuralları benimsemekten başka çare kalmamaktadır. Örneğin, “Üçüncü bardak çayı içsem mi, içmesem mi?, “Bu insan benim yaşam boyu seveceğim bir kimse midir, değil midir?, “Tıp Fakültesine mi gitsem, yoksa Güzel Sanatlar Fakültesine mi?”. İçinden gelen organizmik yaşantılara açık, yani isteklerini doğru bir şekilde algılayabilen bir kimse, böyle bir karar anında doğru ve zengin bilgiye sahip olacağı için kendisine uygun gelen seçeneği bulabilecektir. Duygusal tepkilerini korkmadan algılayan kişi, onların doğruyu gösterdiğini anlayacaktır. “Bir kadeh daha içsem mi?” diye düşünürken bir yetişkin, “Kopya çeksem mi acaba?” diye düşünürken bir öğrenci, buna istek duyup duymadığını anlamaya, geçmişte bu konudaki yaşantılarını anımsamaya çalışırsa, şimdiki duygularına ilişkin bilgilerinin yanında bu konu ile ilgili anılarını böyle karar vermek durumunda işe koşarsa, doğru ve sağlıklı karar verme olasılığını artırmış olur.

 

        4. Daha tam olarak fonksiyonda bulunma:

        Maslow’a (1970) göre psikolojik bakımdan sağlıklı, yani kendini gerçekleştirmiş kimselerde gözlenen başlıca özellikler şunlardır: 

 

        1. Kendini, başkalarını, doğayı kabul etme: Psikolojik bakımdan sağlıklı kişi gerçeği tam ve doğru olarak algılama gücüne sahiptir. Bu özelliğin doğal sonucu, kişinin tüm eksiklerini, kusurlarını, hatalarını görebilmesi ve bunları kişiliğinin bir parçası saymasıdır. Kendini kabul, hatalarından dolayı aşırı derecede suçluluk duymamak, gereksiz yere günah korkusu içinde yaşamamak, kendinden utanmamak demektir. Özünü, yani kendini gerçekleştiren kimse, gereksiz yere sıkılganlık, utanma, tutukluk göstermeden iştahla yer, cinsel ilişkide bulunur. Yiyeceklerden hoşlanmama, vücuttan çıkan şeylerden tiksinme, vücut kokularından veya fonksiyonlarından iğrenme, nörotiklere özgü tepkilerdir.

        Psikolojik bakımdan sağlıklı insan, ancak tembellik, düşüncesizlik gibi düzeltilmesi olanaklı kusurlardan, önyargı ve kıskançlık gibi duygulardan, bazı kötü alışkanlıklarından dolayı utanç duyabilir. Çünkü bunlar doğal değil, yanlış öğrenme sonucunda edinilmiş davranışlar olup düzeltilmeleri olanaklıdır.

        Kendini kabul ile yakından ilişkili bir diğer özellik de başka insanları ve varlıkları oldukları gibi kabul etmek, onların neden başka türlü değil de böyle olduklarını tartışmamaktır.

 

        2. İçten geldiği gibi davranma, yalınlık (sadelik), doğallık: Psikolojik bakımdan sağlıklı insanlar, doğal, yalın ve içten geldiği gibi davranırlar, yapmacıktan, yapaylıktan, ikiyüzlülükten, aşırı merasimden ve etiketten hoşlanmazlar. Geleneklere saygılıdırlar, ama sırf geleneklere uymak için önemli saydıkları bir işi yapmaktan kaçınmazlar. Basit, ayrıntı sayılabilecek kurallara uymayı büyük bir sorun durumuna getirmezler veya kuralları hiçe sayan, itirazcı bir tutum takınmazlar.

 

        3. Bir probleme yönelme: Kendilerini gerçekleştiren insanlar, kendileri ile değil, kendileri dışındaki bazı sorunlarla ilgilenirler. Yaşamda kendilerini, çözmekle yükümlü saydıkları evrensel nitelikte bir soruna adarlar; bakış açıları geniştir, ilgileri yerel değil, evrenseldir.

 

        4. Mahremiyetten hoşlanma, başkalarına bağlantısız olabilme: Kendini gerçekleştiren insanlar yalnız kalabilirler, mahremiyetten hoşlanırlar, ille de insanlarla birlikte olmak, onların desteğini sağlamak gereğini duymazlar. Herhangi bir insanda önemli sarsıntılar yaratan olaylar karşısında sakin ve soğukkanlı davranabilirler, kişisel felâketler karşısında ölçülü ve ağırbaşlı olabilirler. Kendini gerçekleştiren insanlar, kendilerini yönetebilirler ve davranışlarını denetleyebilirler. Başkalarının telkinlerinin, reklâm ve propagandalarının etkisinde kalmadan özgürce karar verebilirler.

 

        5. Takdir edebilme: Kendini gerçekleştiren kimseler, iyilikleri ve güzellikleri zevkle, coşku ve hayranlıkla değerlendirme gücüne sahiptirler. Bir çiçeğin açışını, bir çocuğun gülümseyişini, güneşin doğuşunu her seferinde, sanki ilk kez görüyormuşçasına coşku ve heyecanla karşılarlar. Günlük tekdüze yaşamda bile heyecan verici yönler bulabilirler. Bu özellikleri, her zaman somut ve taze olan şeylerle yakından ilgili olmaları ile açıklanabilir.

 

        6. İnsanlıkla özdeşim kurabilme: Kendini, özünü gerçekleştirmiş, sağlıklı kimseler, insanlara içten bir sempati duyar ve insanlıkla derin bir özdeşim kurabilirler. Bazen insanları yavan ve bencil bulsalar ve bu yüzden öfke duysalar bile yine de insanları sever ve onlara hoşgörülü davranırlar. 

 

        7. Başkaları ile yoğun ilişkiler kurabilme: Sağlıklı insanlar, başkaları ile yoğun ve derin ilişkiler içinde bulunabilirler. Bu özellik biraz önce sözü edilen, insanlarla özdeşim kurabilme ve onları sevebilme yeteneği ile yakından ilgilidir. Bu insanların çevresi çok geniş değildir, ancak bu çevre içinde derin ve yoğun duygusal ilişkiler kurabilirler.

       

        8. Demokratik karakter yapısına sahip olma: Kendini gerçekleştirmiş insanın bir başka özelliği de insanlarla toplumsal sınıf, ırk, inanç ayrımı yapmamak ve karakterine uyan herkesle dost olabilmektir. Bu kimseler herkesi insan olarak saygıdeğer bulurlar ve kendine göre değerli bir yanı olabileceğine inanırlar. Yaş, mevki, eğitim yönünden kendilerinden daha aşağı düzeyde bulunan kimselerden bir şeyler öğrenebileceklerine inanırlar ve kendilerine bir şeyler öğreten kimselere derin bir şükran duyarlar.

 

        9. Araç ile amacı, iyi ile kötüyü birbirinden ayırdedebilme: Sağlıklı insanda gözlenen bir diğer özellik, doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü ayırdetmede güçlük çekmemektir. Bu, onların geleneksel ve katı olmamakla birlikte net ve güçlü ahlâk ilkelerine sahip olmaları ile açıklanabilir. Bu kimseler belli bir durumda amaç ile ona götüren aracı, doğru bir biçimde ayırdederler ve çok kere amacı daha önemli bulurlar.

Ancak, bazen amaca götüren çabalar da başlı başına doyum kaynağı olabilir, yani insanlar, bir şeyi sırf kendisi için yapmaktan zevk alabilirler; bir şeyi elde etmek için yapılacak çalışmadan, o şeye erişmek kadar zevk alabilirler; tekdüze ve önemsiz sayılabilecek bir etkinliği zevkli bir oyun durumuna getirebilirler.

 

        10. Nüktedanlık: Kendini gerçekleştirmiş, sağlıklı insanların kendilerine özgü bir espri anlayışları vardır. Bu kimseler, sıradan insanlara gülünç gelen, saldırgan nüktelere, başkalarını inciten şakalara gülmezler. Onlara göre nükte bir düşünce ile ilgili olmalı, herhangi bir şeyle değil; kendiliğinden (spontan) olmalı, plânlı değil,; durumdan kaynaklanmalı, duruma bir şeyler katan türden olmamalı ve bir defa yapılmalı, yinelenip sürekli-bitmek bilmeyen bir duruma gelmemelidir. Kendini gerçekleştiren insanlar, bazen kendilerine de gülebilirler, ancak bu mazoşist bir tepki veya soytarılık şeklinde değildir.

 

        11. Yaratıcılık: Kendini gerçekleştiren insanlar yaratıcıdır, ancak bu yaratıcılık sanat alanında görülen yaratıcılıktan farklıdır. Sanatta yaratıcılık çok kere üstün bir yeteneğin kendini ortaya koymasıdır ve kişiliğin diğer yönleri ile, ruh sağlığı ile ilgisi olmayabilir. Kendini gerçekleştiren insanların yaratıcılığı ise, henüz kültür kalıpları ile bozulmamış saf bir çocuğun evrensel yaratıcılığına benzer.  Bu yaratıcılık, insan doğasının ortak bir özeliği olup, herkeste varolan gizilgüç anlamında bir yaratıcılıktır.  Kültür ve toplumsal kurallar, insanın bu özelliğini bozmaktadır. Ancak çok az kişi yaşama bu taze, saf ve dolaysız bakış biçimini koruyabilir; bir dönem kaybetmişse yine kazanabilir.

        Bu anlamda yaratıcılık, bir bayanın yeni bir yemek çeşidi, bir terzinin yeni bir model, bir öğretmenin uygulamalarında daha verimli olabilen yöntem ve teknikler  bulması, gereksinme veya emir olmadan bazı insanların yeni bir takım ürünler yöntemler yaratmaları biçiminde bir yaratıcılıktır.

 

      12. Kültürlenmeye karşı direniş: Kendilerini gerçekleştiren insanlar her ne kadar toplumla özdeşleşmiş ve insanları benimsemiş kişilerse de, her türlü kültürel etkiyi hemen kabullenmezler. Örneğin merasime, etikete, kalıp davranışlara uymaya önem vermezler; giyimde modayı, düşünce yaşamında yeni akımları yakından izleme zorunluluğu duymazlar. Yani bir ölçüde kültürden bağımsız kalmaya çalışırlar.

 

 

OKUL REHBERLİK VE PSİKOLOJİK DANIŞMA HİZMET BİRİMLERİ

 

        Okullarımızdaki rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin sağlıklı yürümesi ve olumlu sonuçlara ulaşabilmesi için öğretmenlerimizin “Okul rehberlik ve psikolojik danışma hizmet birimleri”ni tanımaları ve

“bu birimlerin görevlerini”, bu birimlerle nasıl işbirliği yapılacağını bilmeleri gerekmektedir. Bu birimler okullarımızda somut olarak olmasa da, çalışmaların bu bilgiler doğrultusunda yapılması, yapılacak rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin olumluluk kazanmasında son derece yararlı ve etkili olacaktır.

        Okul rehberlik ve psikolojik danışma birimleri şunlardır:

        1. Okula ve Yeni Durumlara Alıştırma Birimi

        2. Öğrencileri Tanıma Birimi

        3. Psikolojik Danışma Birimi

        4. Bilgi Toplama ve Yayma Birimi

        5. Yerleştirme Birimi

        6. İzleme Birimi

        7. Danışma Birimi

        8. Çevre ve Velilerle İlişki Birimi

        9. Araştırma ve Değerlendirme Birimi

 

        Okul rehberlik hizmet birimlerinin vereceği, ya da bu doğrultuda verilecek hizmetlerden yararlanan öğrenciler, şunları başaracak düzeye ulaşmaktadırlar:

        - Kendilerini, okul içi ve dışı eğitim olanaklarını, meslekleri ve toplum değerlerini tanımış olmaktadırlar.

        - Yeteneklerine uygun bir eğitim programı seçmektedirler.

        - Sağlıklı ve topluma yararlı bir kişi olarak yetişmektedirler.

       

        Okula ve Yeni Durumlara Alıştırma Birimi

      Yeni kaydolan öğrenciler, okula kimi korku ve kaygılarla ya da umut ve beklentilerle gelmektedirler. Bu bakımdan öğrencilerin, okula başladıkları ilk haftalarda, yardıma daha çok gereksinmeleri vardır.

        Okula ve yeni durumlara alıştırma birimi, ya da anlayışı, şu hizmetleri veriyor:

        1. Kayıt ve kabul işlerinin nasıl yapılacağını ayrıntılı bir biçimde açıklayan bir form hazırlayarak bunun, okula başvuran öğrencilere verilmesini ve ayrıca, ilgili belgelerin doldurulması için yüz yüze yardım yapılmasını sağlıyor.

        2. Öğrencilere, okulun bölümleri, eklentileri (sınıflar, yönetici odaları, müzik ve spor odaları, salonları, kitaplık, kantin, yemekhane, tuvaletler vb) gezdirerek tanıtıyor. Bunlardan ne zaman ve nasıl yararlanılacağı açıklanıyor.

        3. Okulun tarihçesini; bölüm ve eklentileri ile bu yerlerden ne zaman ve nasıl yararlanılacağını; öğretim, yönetim, rehberlik ve psikolojik danışma ilke ve kurallarını; uygulanacak öğretim programlarını; ders dışı etkinlikleri; sınıf geçme, disiplin yönetmeliklerinin öğrencileri ilgilendiren maddelerini; öğrencilerin özlük haklarına ilişkin bilgileri içeren bir kitapçık hazırlıyor ve bu kitapçıktan ders yılı başında her öğrenciye verilmesini sağlıyor. Kitapçık hazırlama olanağı yoksa, söz konusu konularla ilgili bilgilendirici yazılar hazırlayıp, öğrencilerin görebileceği yerlere asıyor, ayrıca gerekirse sözlü açıklamalar yapıyor ya da yaptırıyor.

        4. Her öğrencinin, kendisi için bir eğitim plânı hazırlamasını sağlıyor.

        5. Rehberlik ve psikolojik danışma ile öteki öğrenci kişilik hizmetlerinin nasıl verileceğini öğrencilere anlatıyor.

        6. Anne babalarından uzun süre ayrılmamış olan öğrencilere özgü sorunların çözümüne yardımcı olmaları için, bunların öğretmenleriyle ilişki kuruyor.

        7. Öğrencilerin yakın çevrelerini görerek tanımalarına yardım ediyor.

        8. Yakın ve uzaktaki eğitsel kurumları tanıtıyor.

        9. Ders yılı sonunda çalışmalarla-önerilerle ilgili bir raporu okul müdürüne veriyor.

        Okula ve yine durumlara alıştırma hizmetlerini, başta, okulun ilk sınıfındakiler olmak üzere sınıf rehber öğretmenleri vermektedir.

 

        Öğrencileri Tanıma Birimi

      Bireyi tanıma hizmetleri olarak şunlar gerçekleştiriliyor:

        1. Öğrencilerin devimsel, bilişsel ve duygusal-toplumsal gelişmelerine ilişkin bilgilerin toplanması; elde edilen sonuçların öğrenci kişisel dosyalarına işlenmesi konusunda sınıf/şube rehber öğretmenlerine yol gösteriyor. Öğrenciyi tanımak için her türlü uygulamaları yapıyor gerekirse, rehberlik araştırma merkezinden ve başka okul rehberlik ve psikolojik danışma bürolarından yararlanılıyor.

        2. İlgili ve yetkililere, öğrencilere ilişkin bilgiler veriliyor.

        3. Öğrenciyi tanıma teknik ve araçları geliştirilmeye; bunların geçerlik ve güvenirlikleri yükseltilmeye çalışılıyor.

        4. Bir yıllık tanıma hizmetlerini özetleyen raporla, bir sonraki çalışma yılına ilişkin öneriler, ders yılı sonunda, rehberlik hizmetleri okul yürütme kurulu başkanlığına sunuluyor.

        Öğrencileri tanıma işini, rehber öğretmenler ve sınıf rehber öğretmenleri yürütmektedir. Bu konuda ders öğretmenlerinden de yararlanılmaktadır. Rehber öğretmen bulunmayan okullarda öğrencileri tanıma hizmetlerinin, öbür rehberlik görevlilerinin yetki ve yeterlilik sınırları çerçevesinde ele alınması gerekmektedir.

 

        PSİKOLOJİK DANIŞMA BİRİMİ

      Psikolojik danışma, rehberlik hizmetlerinin temelini oluşturmaktadır. Bu hizmeti, rehberlik uzmanı (psikolojik danışman) verebilmektedir. Özel bilgi ve yöntem gerektirdiğinden, diğer öğretmenler, psikolojik danışmanlık yapmaya kalkışmamalıdırlar.

        Psikolojik danışma aracılığı ile öğrenci, salt kendi kişilik yapısından kaynaklanan sorunlarını çözme ve gereksinimlerini giderme gücünü geliştirmekle kalmamakta; eğitsel ve mesleksel sorunlarını görme ve çözme olanağını da elde etmektedir.

        Rehberlik ve psikolojik danışma uzmanı bulunmayan okullarda, psikolojik danışma hizmetleri verilmemektedir.

       

        Bilgi Toplama ve Yayma Birimi

        Bu birimin hizmetlerine, bilgi verme hizmetleri de deniyor. Bu birim, gereksinme duydukları konularda öğrencileri aydınlatmak için, önce bilgi toplamakta, sonra da bu bilgileri öğrencilere ulaştırmaktadır.

 

        Bilgi Toplama ve Yayma Hizmetlerinin Kapsamı

      Bilgi toplama ve yayma hizmetleri,; eğitsel, mesleksel ve kişisel-toplumsal boyutlarda gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.

        Eğitsel bilgi, eğitsel rehberlik içinde azım sanamayacak bir öneme sahiptir. Okuldan, okulun programlarından ve yakın çevreden yararlanmaya hazır olan; çalışmayı isteyip de kolay öğrenme yollarını bilmeyen; üst eğitim kurumlarını tanımama yüzünden, bunların hangisine gitmenin daha uygun olacağını kestiremeyen yetenekli öğrenciler, eğitsel bilgilerden çokça yararlanmaktadırlar.

        Meslek bilgisi verme, meslek seçiminde öğrencilerin gerçekçi kararlar vermelerinde, mesleklerle ilgili olarak edinecekleri bilgilerin öğrencilerce kavranmasında oldukça yararı olan bir hizmettir.

        Kişisel-toplumsal bilgi verme, örneğin, ergenlik döneminin bedensel, cinsel, duygusal özellikleri, toplumsal beklentileri; toplumda geçerli olan görgü kuralları gibi konularda bilgilenen kişi, bu bilgilerden yoksun kalanlara göre, bu sorunlara daha kolay çözüm bulabilmelerinde etkili olan bir hizmettir. Ancak, bireyin kişilik gelişim ve uyumu konusunda asıl etkili yardım, psikolojik danışma ile sağlanmaktadır.

        Bilgi toplama ve yayma hizmetleri ile ayrıca öğrencilere çeşitli konularda var olan bilgi, tutum ve önyargılarını eleştirmelerine yardım edecek bilgilerin iletilmesi de sağlanmalıdır. Bir karar verme durumunda öğrencilere, konuyla ilgili ayrıntılı bilgi edinmenin yararının anlatılması; bilgilerin nerelerden sağlanabileceği konusunda onların aydınlatılması da bu hizmet biriminin görevleri arasında yer almaktadır.

       

        Bilgi Toplama Yolları

      Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinde yararlanmak üzere eğitsel ve mesleksel bilgiler toplamak için başlıca yollar:

        1. Yayınevleri, kamu kuruluşları, özel kuruluşlar ve endüstri kurumlarının tanıtıcı kitap ve kitapçıklardan yararlanılıyor.

        2. Gerekli kitaplar, gazete kesikleri, dergi sayfaları toplanıyor.

        3. Burs, kredi, yarışma sınavı ve açık işlerle ilgili duyurular biriktiriliyor.

        4. Resmî Gazete, Tebliğler Dergisi, Kalkınma plânı gibi resmî yayın incelenerek; çıkan yasa, yönetmelik, genelge, karar ve yeni düzenlemelere ilişkin yazılar, yararlanılmak üzere ayrılıyor.

        5. Çevrede yapılmış olan inceleme sonuçları ve istatistik bilgiler sağlanıyor.

        6. Radyo ve televizyondan, ilgili programlar izleniyor ve gerekli notlar alınıyor. Bunların ses ve görüntü kaydı da yapılabiliyor.

        7. Okullar, işyerleri ve çevredeki çeşitli kurumlar ziyaret edilerek, bunlara ilişkin bilgiler toplanıyor.

        8. Çevredeki ilgili kişilerden bilgi alınıyor.

        9. Okul ve kurumlardan mektupla, yazılı belgeler isteniyor.

        10. İlgililere; anket, soru listesi, envanter gibi formlar gönderilerek, tanıtıcı bilgiler elde ediliyor.

 

        Toplanan Bilgilerin Düzenlenmesi

        Toplanan bilgiler, genellikle eğitsel, mesleksel ve kişisel bilgiler diye sınıflandırılmaktadır. Bu bilgilerden öğrenciler, yöneticiler, öğretmenler, veliler ve rehberlik uzmanları yararlanacağı için, gizli olanların dışındakiler, bu kişilerin gereksinimlerini karşılayacak biçimde de sınıflandırılabilir.

       

        Düzenlenen Bilgilerin Yayılması

        Bilgilenmeleri için öğrencileri, bu bilgilerin bulunduğu kitaplığa göndermek; verimli çalışma yollarını, genelgeleri, meslekleri, görgü kurallarını sınıfta, salonlarda onlara anlatmak ya da bunlarla ilgili yazıları okumak, başvurulabilecek yollardan birkaçıdır. Ancak, bunlar, çok etkili yollar değildir. Böyle tek yanlı etkinlikler,öğrencide, çoğu kez usanç yaratmakta; dahası, bu bilgi ve buyruklara karşı, öğrencide ters tepki bile uyandırabilmektedir.

        Öğrencilerin, üzerinde enine boyuna inceleme ve çözümleme yaptığı, tartıştığı bilgiler etkili ve kalıcı olmaktadır. Onun için bilgi yaymada; grup tartışması yapma, meslek günleri ve meslek geceleri düzenleme, bireysel ve grupta psikolojik danışma uygulama, film gösterme, bant dinletme, konferans verme, işyerlerine gezi düzenleme, öğrencilere inceleme ve araştırma ödevi verme gibi yollara ağırlık tanınmalıdır.

       

       

Okul rehber öğretmeni ve şube rehber öğretmeni, öğrenciye; kendisine ilişkin bilgileri iletirken, herhangi bir etkide bulunmamaya özen gösterdiği gibi, çevresine ilişkin bilgileri iletirken de bir etkide bulunmamaya özen göstermelidir. Kişiye eğitsel ve mesleksel bilgiler verirken de  bu tutumu izlemelidir. Mesleksel bilgi vermenin amacı da öğrencinin ne,  şu ya da bu mesleğe ilgisini artırmak; ne de eksiltmektir. Amaç, ona, meslekleri nesnel olarak tanıtmaktır.

Bilgi toplama ve yayma hizmetleri, okul rehber öğretmeninin sorumluluğunda yürütülmektedir. Okul rehber öğretmeni bulunmayan okullarda bu hizmet, konuyu benimsemiş şube rehber öğretmenlerince de oldukça ileri düzeyde gerçekleştirilebilmektedir.

        Bilgi Toplama ve Yayma Hizmetleriyle Öğrencilere Neler Kazandırılıyor?

      Öğrenciler bu yolla şunları ediniyorlar:

        1. Zamanı iyi kullanma, verimli çalışma ve tam öğrenme yollarını kavrıyorlar. Bunun sonucunda, kendilerine özgü, verimli bir çalışma ve tam öğrenme biçemi (uslûğu) geliştiriyorlar.

        2. Öğrenmenin içsel, yani kişisel ve dışsal, yani toplumsal-ekonomik koşullarını tanıyorlar.

        3. Okuma ve öğrenme güçlüklerini ve bunları ortadan kaldırma yollarını öğreniyorlar.

        4. Not tutma, not alma ve özet çıkarma tekniklerini kavrıyorlar.

        5. Ders ve yardımcı ders kitabı, sözlük, ansiklopedi, atlas gibi kaynaklardan en iyi biçimde yararlanma konusunda bilgilenmiş oluyorlar.

        6. Bir konuyu öğrenmede, öğrenilen konuyu pekiştirmede izlenecek etkin yolları tanıyorlar.

        7. Doğru, hızlı, anlamlı, sesli ve sessiz okuma becerisi kazanıyorlar. Bunların yardımıyla, her türlü yazılı kaynaktan beklenen sürede ve düzeyde yararlanabiliyorlar.

        8. Okul programlarını; programlar arası yatay ve dikey geçiş koşullarını; üst okulları öğreniyorlar.

        9. Bireyin kişilik gelişimine, toplumsal kurallara ilişkin bilgiler ediniyor ve bunları kullanıyorlar.

        10. Okulun ve çevrenin öğrenim olanaklarından, en iyi biçimde yararlanıyorlar.

        11. Okulun ve çevrenin yaşam koşullarına uyum sağlıyorlar.

        12. İş ve meslekleri tanıyor, kendilerine uygun iş ve meslek seçme olanağını elde ediyorlar.

 

        Yerleştirme Birimi

      Yerleştirme; bilgi toplama ve yayma hizmetlerinin bir uzantısıdır. Yerleştirme hizmetleri, toplanan eğitsel, mesleksel ve kişisel-toplumsal bilgilerin sonuçlarından yararlanılarak yerine getirilmektedir.

        Okuldaki yönetici, uzman ve öğretmenlerin işbirliği içinde verecekleri yerleştirme hizmetleri ile şunlar gerçekleştirilmeye çalışılıyor:

        1. Öğrencilerin edindikleri eğitsel ve mesleksel bilgilerin ışığında, okul içinde yetenek ve ilgilerine uygun bir programa, bölüme, derslere, eğitsel ve kültürel çalışmalara; bir üst okula; bunlara bağlı olarak da bir mesleğe yerleşmelerine yardımcı olunuyor.

        2. Öğrencilerin gerek bir programa ve üst okula; gerekse bir mesleğe yerleşmelerine yardım edilirken, ikinci bir nokta olarak da seçilen mesleğin, bireyin kişisel-toplumsal özelliklerine uygun olması göz önünde tutuluyor. Öğrencinin yapacağı eğitimin ve bunun sonucunda yerleşeceği mesleğin, kendi yetenek ve ilgilerine uygun olmasının yanı sıra bedensel, cinsel, duygusal ve toplumsal özelliklerine de uygun olması gerekiyor.

        3. Hem çalışmak, hem de okumak zorunda olan öğrencilere yardım ediliyor. Bu amaçla çevredeki işyerleri ile sıcak ilişkiler kuruluyor.

        Öğrencinin bir üst okula ve programa yerleşme kararına temel oluşturacak öneri, okul rehber öğretmeni, şube rehber öğretmeni, ders öğretmeni/öğretmenleri ve varsa okul doktorunun yaptığı çalışma sonuçlarına dayanmalıdır. Bu sonuçlara göre gerekli kararı verecek olanlar ise, öğrenci ile onun velisidir.

       

        İzleme Birimi

      İzleme hizmetleriyle şunların gerçekleştirilmesi bekleniyor:

        1. Belirli eğitici çalışmalara, okul içi programlara, üst okullara, geçice ve sürekli iş ve mesleklere yönelenlere psikolojik yardım etmiş olanların, bulundukları yeni çevrelerinde nasıl bir uyum ve gelişim gösterdikleri, aralıksız izleniyor.

        2. İzleme çalışmaları ile elde edilen bilgilerden yararlanılarak , bu kişilere yapılması gereken yeni rehberlik ve psikolojik yardımların neler olacağı kararlaştırılıyor.

        3. İzleme hizmetlerinin sonuçlarının ışığında, okul rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri, yeniden gözden geçiriliyor ve eksik görülen hizmetler geçekleştirilmeye çalışılıyor.

        Bu hizmetlerin verilmesi için okulun, öğrencileri değil, öğrencilerin okulu aramaları daha kolay olmaktadır.

       

        Danışma Birimi

      Danışma hizmetleri denince; yönetici, öğretmen ve velilerin rehberlik ve psikolojik danışma anlayışlarının daha yeterli düzeye ulaştırılması ve okulun tüm olanaklarının rehberlik ve psikolojik danışma anlayışına uygun olarak kullanılması için  verilecek hizmetler anlaşılmaktadır.

        Bilindiği gibi, bir okulda rehberlik ve psikolojik danışma anlayışına uygun bir eğitimin gerçekleştirilebilmesi için, yönetici ve öğretmenlerin de rehber öğretmenler gibi, bu anlayışa uygun bir tutum ve davranış göstermeleri gerekmektedir. Okulun maddesel yapısı da, toplumsal-ruhsal dokusu da öğrencilerin en iyi gelişme gösterebilmelerine uygun duruma getirilmelidir. Okulda, herkesten önce okul müdürü, bu ortamı hazırlamanın zorunluluğuna inanmalıdır.

 

        Rehber öğretmenlerin gösterecekleri çaba, böyle bir ortamın yaratılmasında etkili olmaktadır. Rehber öğretmenler, öğretim programlarının, rehberlik ve psikolojik danışma anlayışına uygun bir duruma getirilebilmesi ve yerel programlar geliştirilmesi için, okul yöneticileriyle ilişki kurmalı ve öğretmenlerle binlikte çalışmalar yapmalıdırlar.

        Bunlardan başka, okulda yöneltme işlerini yürüten görevliler, öğrencilere ilişkin olarak yapacakları yöneltme önerilerinin daha doğru ve gerçekçi olmalarını sağlamak amacıyla, okul rehber öğretmeninden, yoksa, ilgili kaynaklardan tamamlayıcı bilgiler almalıdırlar.

        Okul rehber öğretmeni, okuldaki eğitim-öğretim ortamını, rehberlik ve psikolojik danışma anlayışına uygun bir duruma getirebilmek için şu fırsatları değerlendirmelidir:

        1. Sınıfları, öğrenmeye daha elverişli duruma getirmek üzere, öğretmenlere yardımcı olur, yol gösterir.

        2. Öğretmen, bir anket uygulamak istediğinde, ona, anketin hazırlanışından, sonuçların yorumlanması ve kullanılması evrelerine değin, her evrede yardım eder.

        3. Eğitici kol çalışmalarına katkıda bulunur.

        4. Şube rehber öğretmenliği uygulamaları ile ilgilenerek, bu hizmetlerin , rehberlik ve psikolojik danışma ilkelerine uygun bir biçimde yürütülmesine yardımcı olur.

        5. Öğrenme ve çalışma güçlükleri, özel sorunları olan öğrencileri tanımak ve bunlara yardımcı olmak isteyen öğretmenlerle birlikte çalışır.

        6. Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleriyle  araştırma, inceleme ve değerlendirme raporları, istatistiksel bilgi, genel açıklama, bülten gibi belgeler hazırlar, bunları, yönetici ve öğretmenlerle paylaşır.

        7. Rehberlik ve psikolojik danışma ile ilgili yazılı kaynakları, yönetici ve öğretmenlerin yararlanması için toplar.

        8. Her fırsattan yararlanarak, yönetici ve öğretmenlerle, ortak bir rehberlik ve psikolojik danışma anlayışı oluşturma çabasını sürdürür.

        9. Okuldaki her toplantıyı fırsat bilip, bu toplantılarda söz alarak, okulla ilgili çalışmaların, rehberlik ve psikolojik danışma anlayışına uygun yönde sürdürülmesi konusunda eleştiri ve açıklamalar yapar.

        10. Tüm çalışmalarını, ortak anlayış, saygı, güven, dürüstlük ve inanca dayandırır.

        Okul rehber öğretmeninin, okulda, eğitim-öğretim ortamını rehberlik ve psikolojik danışma anlayışına uygun, sağlıklı bir duruma getirebilmesi için, okul yöneticilerinin ve öğretmenlerin de biraz da olsa rehberlik ve psikolojik danışma anlayışına sahip ve bu çalışmalara yatkın, inançlı ve dürüst olmaları, okul rehber öğretmenine yardımcı olmaları gerekmektedir.

        Bu ve benzeri çalışmalarla, okuldaki toplumsal-ruhsal ortam, gün geçtikçe daha sağlıklı bir nitelik kazanacaktır. Okul rehber öğretmeni bulunmayan okullarda rehberlik ve psikolojik danışma anlayışına uygun, sağlıklı bir okul ve sınıf ortamı oluşturabilmek için, başta okul yöneticileri olmak üzere, tüm öğretmenlerin “rehberlik ve psikolojik danışmanın önem ve gereğine inanarak” kendilerini bu konuda yetiştirme çabası içinde bulunmaları gerekir.

 

        Çevre ve Velilerle İlişki Birimi

      Çevre ve velilerle ilişki konusunda rehber öğretmenler, şube rehber öğretmenleri ve okul yöneticilerinin ortak çabası ile şu hizmetler verilebilir:

        1. Rehberlik ve psikolojik danışma ile ilgili olarak , çevrede yardım alınabilecek kurum ve kuruluşlar tanınır ve bunlarla yakın ilişkiler kurulur. Ruh ve sinir hastalıkları hastane ve klinikleri, öteki sağlık kuruluşları, yardım alınabilecek kuruluşların başlıcalarıdır.

        2. Çevrede bulunan her düzeydeki okulların rehberlik ve psikolojik çalışmaları incelenir; bunların uzmanı ve öteki iş görenleriyle işbirliği yapılır. Bunlarla ortaklaşa araştırma, değerlendirme ve tasarımlar da ele alınabilir.

        3. Aile ziyaretlerinden, okul-aile birliği, okul koruma ve yardım derneği gibi kuruluşların toplantılarından yararlanılarak velilere, çocukların gelişim, yetenek, ilgi, başarı ve gereksinimlerine ilişkin bilgi verilir, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri tanıtılır. Bu yolla, bu hizmetlerin tanınması sağlanır.

        4. Yayın organlarında, radyo ve televizyonda yayımlanmak üzere, rehberlik ve psikolojik danışma ile ilgili çeşitli yazılar hazırlanır ve bunların yayımlanmasına çalışılır.

       

        Araştırma ve Değerlendirme Birimi

      Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleriyle nelerin, niçin ve nasıl yapıldığının; nelerin, niçin yapılamadığının; nelerin nasıl yapılacağının anlaşılması, bu konuların araştırılmasını gerektirmektedir. Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinin , bireyin yetenek, ilgi ve kişilik ile çevresel olanak ve koşullara göre yürütülmesi, bu konularda yeterince araştırma yapmaya bağlıdır. Araştırmalarla elde edilmiş bilgiler, kanıtlar olmadıkça, rehberlik ve psikolojik danışmada nelerin, nasıl gerçekleşeceğine ilişkin tutarlı bir değerlendirme yapılamamaktadır.

        Bu nedenle, araştırma ve değerlendirme hizmetlerinin verilebilmesi için, okul rehberlik uzmanının aynı zamanda iyi bir araştırmacı olması gerekmektedir.

       

      Araştırma ve Değerlendirme Konuları

      Araştırma ve değerlendirme hizmetleriyle şunlar gerçekleştirilebilir:

        1. Öğrencilerin, rehberlik ve psikolojik danışmaya duydukları gereksinim düzeyi araştırılır.

        2. Başarı-yetenek karşılaştırılması yapılır; çelişkili sonuçların, öğrenme güçlüklerinin nedenleri araştırılır.

 

        3. Öğrencilerin toplumsal-ruhsal gelişimleri, uyum güçlükleri, yapılan rehberlik ve psikolojik danışma çalışmaları ile oluşturulan davranış değişiklikleri incelenir.

        4. Meslek seçimlerinde kullanılan çevresel ölçütler ve bunların dayanakları araştırılır.

        5. Rehberlik ve psikolojik danışmada kullanılacak test, anket, envanter, öğrenci kişisel dosyası gibi araçlar geliştirilir ve yararlanmaya sunulur.

        6. Sınıf içi ve sınıf dışı rehberlik ve psikolojik danışma çalışmalarının; psikolojik danışma uygulamalarının etkililiği ortaya çıkarılır.

        7. Öğrenci, öğretmen, yönetici ve velilerin, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerinden beklentileri ve rehberlik anlayışları, araştırma konusu yapılır.

        8. Okulu bitirenlerin ya da okuldan ayrılanların yöneldikleri üst okullar, iş ve meslekler belirlenir.

        Bu konulardan, her okul için gerekli görülenler ve araştırma olanağı bulunanlar, o okulda ele alınmalıdır.

 

        Araştırma ve Değerlendirme Plânı

      Araştırma ve değerlendirme plânında şu bilgilere yer verilmesi gerekmektedir.

        Araştırma konusu, amacı, sorun ve yanıtlanacak sorular saptanmalıdır. Temel kavramlar, ölçütler, bağımlı ve bağımsız değişkenler; bilgi toplama yöntem ve araçları; bilgilerin nasıl çözümleneceği; bulgu ve sonuçların nasıl açıklanacağı; değerlendirmenin nasıl yapılacağı; değerlendirmenin nasıl yapılacağı ve önerilerin nasıl ortaya konulacağı; araştırmanın süresi ve araştırmada görev alacak iş görenler belirlenmelidir.

        Bu plân çerçevesinde gerçekleştirilip raporlaştırılan ve değerlendirilen konular; okul yönetici , öğretmen, öğrenci ve velilerince paylaşılabilecek biçimde özetlenmeli, kolay anlaşılmayı sağlayacak şekil, grafik, tablo vb ile deyimlendirilmelidir.

        Görüldüğü gibi, araştırma ve değerlendirme hizmetlerinde de asıl sorumluluk, Rehberlik uzmanının omuzlarındadır. Öbür rehberlik ve psikolojik danışma görevlileri, uzmanın yol göstericiliğinde çalışmalara katılmaktadır.

        *Okullarımızda uygulanması gereken çeşitli test, anket ve envanter uygulamalarını ve sonuçlarının değerlendirilmesini, rehberlik uzmanının tek başına gerçekleştirmesi mümkün olmadığından, rehberlik uzmanına şube rehber öğretmenlerinin yardımcı olmaları gerekmektedir. Ne var ki bu gibi uygulamalarda, ne yazık ki öğretmenlerimizin çoğu, yaptığı işin önem ve gereğine inanmadığından olsa gerek, uygulamalara isteksiz ve ciddiyetsiz bir biçimde yaklaşmakta, yazılı ya da sözlü olarak verilen talimatlara uymamakta, dolayısıyla yanlış-eksik uygulamalar, gerçeği yansıtmamakta ve belirlenen, arzulanan amaca ulaşılamamaktadır. Öğretmenlerimizin bu tür uygulamalarda çok titiz olması, yapılan uygulamanın amacını kavraması, talimata göre uygulama ve değerlendirme yapması, sonuçları öğrenci toplu dosyasına geçmesi ve sonuçları öğrenciye yansıtması konusunda gereken çalışmayı yapması gerekmektedir. Çünkü, sonuçları öğrenciye yansıtılmamış bir uygulama, zaman ve enerji kaybından, formaliteyi yerine getirmekten başka bir şey değildir. Sonuçları öğrenciye yansıtılmamış bir uygulama, yapılmamış bir uygulama sayılır.

       

 

[CY1] OKUL- ÖĞRENCİ KİŞİLİK HİZMETLERİ - REHBERLİK - PSİKOLOJİK DANIŞMA

 

        İnsan, doğumundan ölümüne kadar, fiziksel ve toplumsal çevresi ile etkileşim halindedir ve bu etkileşim süreci boyunca her an çevrenin istek ve beklentileri doğrultusunda davranışlar geliştirir. Bireyde oluşan davranış değişikliklerinin bir kısmı rastlantılarla ve kendiliğinden gerçekleşir. Bir kısmı ise yetişkinler tarafından plânlı ve kasıtlı olarak gerçekleştirilir. Bireyde toplumca istenen davranışları geliştirme sürecine “EĞİTİM” adı verilmektedir. Örgün eğitim, bu davranış geliştirme işlemini plânlı bir biçimde gerçekleştirme sürecidir.

        Her bireyde, gereksinmelerini karşılama ve gizilgüçlerini gerçekleştirme yolunda doğal bir eğilim vardır. Eğitim, bireylerdeki bu eğilimi, toplumun beklentileri doğrultusunda karşılama yolunda davranışlar kazandırma süreci olarak düşünülebilir, Öyleyse eğitimin amacı, genel anlamda, bireyin özünü gerçekleştirmesine ve topluma yararlı olmasına yardımcı olmaktır.

        Özellikle1950’lerden sonra üzerinde sıkça konuşulup yazılan rehberlik kavramı, okullarımızda çocuklarımızın yalnızca kuru bilgiler yüklenerek yetişmeleri yerine, kişiliklerini kazanmış, yeteneklerini işleten, edindikleri bilgileri günlük yaşam çözümlerinde kullanabilen, akılcı, yaratıcı, yapıcı, duygu ve düşünceleri dengeli yürüten, sevgi dolu, toleranslı (tahammüllü ve hoşgörülü), ulusal kültürel değerlerine sahip yurttaşlar olarak gelişmelerini sağlamak için eğitim sistemimizin bir parçası olmaya başlamıştır.

        Öyleyse, çocuğa belli temel bilgileri veren sınıfların yanında onun “kişi” olarak her yönden gelişmesini amaçlayan bu etkinlikler ve hizmetler nelerdir? Öğrenci kişilik hizmetleri, rehberlik ve psikolojik danışma denen bu kavram ve etkinlikler nelerdir? Okuldaki öğretim etkinlikleri yanında nasıl yer alır ve yürütülür?

 

ÖĞRENCİ KİŞİLİK HİZMETLERİ

       

        Okul denen eğitim kurumu, toplumda genç kuşaklara öğretilecek şeylerin “düzenli ve etkili” bir şekilde, “yetkili” kimselerce verilmesi amacıyla ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Öyleyse okul, temel yönüyle, genç kuşaklara, kişinin ve toplumun gereksinimi olacağı düşünülen bilgi ve becerileri “öğretmek” amacına yöneliktir. Bu etkinlikler, öğrenci-öğretmen ekseni çevresinde döner.

        Öğrenci-öğretmen arasında gerçekleşen öğretim etkinliklerini daha kolaylaştırmak ve etkili duruma sokmak için  yapılan diğer bir grup etkinlik daha gelişmiştir. Bu etkinlikler grubu da “yönetim etkinlikleri”dir. Asıl amaç, öğretimdir. Ama okuldaki bu iki etkinlik “grubu”, yani “Öğretim” ve “Yönetim” etkinlikleri, çocuğun bir bütün olarak her yönden gelişmesini sağlamaya yeterli olabilecek midir?

        Yeni ruhbilimsel (psikolojik) bulgular, kişiler arasında geniş bireysel farklar olduğunu, ve çocukların eğitiminin bu bireysel farklar dikkate alınarak yapılması gerektiğini ortaya koydu. Bu durumda, okullardaki öğretim ve yönetim etkinliklerinin öğrenciyi tüm bir varlık olarak eğitme işine yeterli olamadığı görülmüştür. Böylece okullarda bir üçüncü etkinlik grubunun gerekliliği ortaya çıkmıştır.

        Bu grup, öğrenci seçimi ve okula alıştırılması, öğrenci sağlık işleri, öğrenci kol etkinlikleri, disiplin işleri, beslenme ve barınma durumu, burs ve parasal yardım, toplumsal etkinlikler, öğrencinin kişisel, mesleksel, eğitsel, dinsel ve felsefî sorunlarında kişisel yardım ve benzeri etkinlikleri içine alır. Bu etkinlikler, öğrencinin tüm ve en olumlu-yararlı (optimum) derecede gelişip büyümesi için gerekli ortamı hazırlayan etkinliklerdir. Okuldaki bu üçüncü etkinlik grubuna ÖĞRENCİ KİŞİLİK HİZMETLERİ denir. Rehberlik ve psikolojik danışma etkinlikleri, öğrenci kişilik hizmetleri içinde yer alan etkinliklerdir.

Öğrenci kişilik hizmetleri, okulun öğretim ve yönetim etkinlikleri ile çok yakından ilgili olmakla birlikte, her ikisinden de farklıdır. Çünkü öğretmen de, yönetici de temel olarak öğretim sorunlarıyla ilgilenmektedir. Dolayısıyla öğrenci kişilik hizmetleri, ayrı bir çalışma ve uzmanlık alanını oluşturmaktadır.

        Öğrenci kişilik hizmetleri ile uğraşan bu alanda eğitim görmüş uzmanlar, öğrencinin öğretim etkinliklerinden en yüksek derecede yararlanmasına, derslerini öğrenirken gerekli en yüksek çabayı gösterebilmesi için onun baskı, gerginlik ve engellerden uzak kalmasına yardım etmeye çalışır. Yönetici ve öğretmen, öğrenci grubunun öğrenmesi üzerinde dururken, öğrenci kişilik hizmetleri elemanları, her bir öğrenciyi özgün olarak ilgilendiren etkinliklere önem verir.

        Öğrenci kişilik hizmetleri; a) Klinik hizmetler (psikolojik, öğrencinin toplumsallaşmasına yardımcılık ve psikiyatrik hizmetler), b) Rehberlik hizmetleri, c) Öğrenci devamını takip hizmetleri, d) Sağlık hizmetleri, e) Özel eğitime gereksinmesi olan çocuklarla ilgili hizmetler, olarak gruplandırılabilir.

        Öğrenci kişilik hizmetleri, bir plân ve program içinde, sistematik bir biçimde, bir örgüte bağlı olarak yönetildiği ve öğretmenler ve okul yönetimi ile birlikte yürütüldüğü takdirde etkili sonuçlar verebilir.

 

REHBERLİK

 

        Rehberliğin çok çeşitli tanımları yapılmıştır. Birkaç örnek :

        “Rehberlik, gizilgüçlerini ve niteliklerini anlaması ve bunların toplumsal gerekliliklerle ve fırsatlarla daha etkili bir biçimde ilişkilerini kurması, toplumsal ve ahlaksal değerlerle uyum halinde yaşaması için, bireye eğitim ve yorumlama yolu ile yapılan sistematik ve profesyonel bir yardımdır.” (Matthewson)

        “Rehberlik, sorunlarını çözmesi ve içinde yaşadığı toplumun özgür ve sorumlu bir üyesi olabilmesi için bireye yardımcı olacak deneyimler kazandırma programıdır.” (Glanz)

        “Rehberlik, bireyin kendini ve çevresini anlaması ve bu yolla gizilgüçlerini kullanabilmesi için yapılan yardım sürecidir.” (Peters ve Shertzer)

        “Rehberlik, bireyin kendini ve çevresini tanımasına yardım sürecidir.” (Shertzer ve Stone)

       

        Konu edilen tanımları incelersek, rehberliğin bireyde gerçekleştirmeye çalıştığı amaçları şu şekilde özetleyebiliriz:

        1. Kendini tanıması, 2. Çevrede kendisine açık olan fırsatları öğrenmesi, 3. Gizilgüçlerini geliştirmesi, 4. Çevresine uyum sağlaması.

        Belirtilen bu amaçların ilk ikisi, bireyin kendisi ve çevresi hakkında doğru ve ayrıntılı bilgi edinmesi gereğini vurgulamaktadır. Bireyin kendini tanıması ile, bedensel ve zihinsel yeteneklerini, hoşlandığı ve hoşlanmadığı etkinlikleri, psikolojik gereksinmelerini, yaşamdan neler beklediğini, tutum ve değerlerini tanıması amaçlanmaktadır. Kişinin kendini tanımasına yardımcı olmak, rehberliğin birinci işlevidir.

        Bireye toplumda açık gelişme olanakları ve uyması gereken kurallar hakkında bilgi verme, rehberliğin ikinci işlevidir. Bu hizmet, öğrenciyi, yetenek ve ilgilerine göre uygun okullar, programlar ve meslekler hakkında aydınlatma, ona görgü ve disiplin kuralları hakkında bilgi verme gibi etkinlikleri kapsar.

        Rehberliğin en önemli işlevi, bireyin kendisi ve çevresi hakkında edindiği bilgileri özümlemesine ve doğru, sağlıklı tercihler yapabilen bir kişi olmasına yardımcı olmaktır. Bu da “psikolojik danışma” adı verilen ve bireysel ya da grupla yürütülen özel bir etkileşim yöntemi ile gerçekleştirilen bir hizmettir.

        Söz edilen rehberlik tanımları temel alınarak rehberliğin anlamında temel olabilecek şu genellemelere ulaşılabilir:

      1- Rehberlik bir süreçtir. Rehberlik, bir anda olup biten bir iş değildir. Bunun için rehberlik hizmetleri süreklidir. Rehberlik yardımı yalnızca okulda değil, gereksinme duyulduğunda insanın bulunduğu her yerde vardır. Rehberlik, belirli basamakları bulunan ve birbirine dayalı olan bir dizi etkinlikleri kapsar.

        2- Rehberlik bireye yardım etme işidir. Rehberlik yardımı, psikolojik bir yardımdır. Ancak, rehberlik yardımı, bir yol gösterme, öğüt verme, bilgi verme yardımı değildir. Psikolojik yardım olarak rehberlik ancak, psikolojik ilişkiler içinde gerçekleştirilebilir. Rehberlik yardımı amaçlı bir yardım olduğu için psikolojik ilişkilerin kurulması da kuşkusuz, belirli ortamlarda, belirli koşulların sağlanmasına bağlıdır.

        Yardım etme süreci iki boyutludur.: Bir yanda yardım eden kişi, diğer yanda yardım alan kişi ya da kişiler vardır. Bunlar arasındaki ilişkiler asla tek yönlü değildir. Her iki tarafın da istekliliği ve gönüllülüğü esastır. Rehberlik yardımınının etkililiği, yardımı alanın istekliliği ve bu yardımı almaya hazır oluş derecesi ile yakından ilgilidir.

        3- Rehberlik yardımı bireye dönüktür: Okul ortamında rehberliğin ilgilendiği birey öğrencidir. Öğrenci türlü kişilik özellikleri bulunan ve gelişmekte olan bir kişidir. Her öğrenci, geliştirilebilecek bir kapasiteye sahiptir.  Bu nedenle, günümüzde psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri eğitim sürecinin ayrılmaz ve tamamlayıcı bir yanını oluşturur. Rehberlik anlayışında genel olarak her birey değerlidir. Bütünü ile işe yaramayan bir birey düşünülemez. Yine rehberlik anlayışında problemleri olsa da her birey, “normal” kabul edilir. Normal olarak her birey, rehberlik yardımına gerek duyabilir. Rehberlik, bireyi üzen ve kaygılandıran her türlü problemle yakından ilgilenir.

        4- Rehberlik, bilimsel ve profesyonel (uzmanlık gerektiren) bir yardımdır. Rehberlik ve psikolojik danışma alanı, öğrenime dayalı, özel bir uzmanlık alanıdır. Onun için rehberlik hizmetleri bu alanda yetişmiş uzman kişilerce profesyonel bir düzeyde sunulduğu takdirde etkili olabilir. Okullarımızda okul rehber öğretmenleri, koşullar gereği şube rehber öğretmenlerine koordinatörlük yapan kişi konumundadır. Her öğretmen, görevi ve işlevi gereği doğal olarak bir rehberdir, rehber olmak durumunda ve zorundadır. O, en azından amatör bir rehberdir. Bu nedenle, kendisine sorumluluğu verilmiş öğrencileri ile ilgili olarak yapacağı rehberlik konusunda belirli bir düzeyde çağdaş rehberlik anlayışına uygun bilgilere sahip olmak durumundadır. Yoksa bilimsel temele dayanmayan bilgilerle, yöntem ve tekniklerle rehberlik diye yapılan şey, abesle iştigalden başka bir şey değildir ve öğrenciye yarardan çok zarar verir. Anlaşılacağı üzere rehberlik, belirli beceri, yöntem ve tekniklerin arka arkaya uygulanması, formalitelerin yerine getirilmesi biçiminde sürdürülen bir teknisyenlik hizmeti değildir. Öğretmen, öğrenciye yararlı olabilecek, olumlu yansıyacak bir takım bilimsel verilere, bilgilere sahip olmalıdır ki öğrenciye öğrenciye gerekli olanı verebilsin, yardımı yapabilsin, çalışmaları olumlu ve yararlı sonuçlara ulaşabilsin.

        5- Rehberliğin temeli, bireyin kendini gerçekleştirmesine yardım etmektir. Erişilmek istenen bir sonuç olarak bireyin “kendini gerçekleştirmesi”, rehberlik yardımı ile bireyin kendini anlaması ile mümkündür. Bütün özellikleriyle kendini anlayan, tanıyan birey, kendi dünyasını daha gerçekçi bir gözle bakabilir ve bu şekilde, çevresine daha dengeli ve sağlıklı uyum yapabilir. Özetle, bireyin kendini anlaması, problemlerini çözebilmesi, kendine uygun seçimleri yaparak gerçekçi kararlar alabilmesi, kendi kapasitelerini en uygun bir düzeyde geliştirebilmesi, çevresine dengeli ve sağlıklı bir uyum yapabilmesi, vb psikolojik danışma ve rehberlik yardımının temelini oluşturan ve bireyin kendini gerçekleştirme düzeyini geliştiren belirgin sonuçlardandır.

        Tüm bu anlatımlardan sonra rehberliğin anlamını daha açık bir biçimde veren şöyle bir tanım yapılabilir : Rehberlik, kendini anlaması, problemlerini çözmesi, gerçekçi kararlar alması ve sağlıklı bir uyum yapması ve böylece kendini gerçekleştirmesi için uzman kişilerce bireye yapılan psikolojik yardımlardır.

 

PSİKOLOJİK DANIŞMA

 

        Gerek öğrenci kişilik hizmetlerinden, gerekse rehberlik  hizmetlerinden söz ederken sıklıkla psikolojik danışma kavramından da söz edilir. Çünkü psikolojik danışma, öğrenciye yapılan rehberlik çalışmaları içerisinde yer alan daha özel bir uygulama ve uzmanlık alanıdır.

        Psikolojik danışma, gelişim süreci içinde kendilerini tanıma, kabul etme ve kendilerini gerçekleştirme isteği gösteren kişilere, bireysel olarak ya da grupta, bu işi kendilerine meslek edinmiş olan uzmanlarca yapılan kendine özgü bilgi, ilke ve teknikleri olan düzenli ve sürekli bir yardımdır.

       

        Psikolojik danışma gereksinimi duyanlar, ne istediklerini bilen; ama, sorunlarına ilişkin çıkış yolunu göremeyen, bulamayan kişilerdir. Yoğun, kökleri çok derinde olan ve ortadan kaldırılması yıllar isteyen kişilik bozuklukları, psikolojik danışma alanının dışında kalmaktadır. Bu tür sorunların çözümü, psikolojik danışmanın değil, ruh doktorunun (psikiyatristin)  görev alanına girmektedir. Dolayısıyla psikolojik danışma ile psikoterapiyi karıştırmamalıdır.

        Kişide birtakım gelişim sorunları, genellikle, kişinin başkalarınca seçilmiş olan bir dış örneğe ya da ülküye uygun davranışlar göstermeye zorlanması ile ortaya çıkmaktadır. Kişi, söz konusu davranışları gösterince ödüllendirilme; göstermeyince, cezalandırılma gibi bir tutum karşısında, sorunlarını pekiştiren savunma düzenekleri (mekanizmaları) geliştirmektedir. Bu düzenekler, kişinin kendi doğasına uygun etkin bir uyum göstermesine engel olmaktadır.

        Psikolojik danışmanın amacı, böyle kişilerin, yeni durumlara uyumlarını güçleştiren savunma düzeneklerini yıkmalarına; bunların yerine, kendi doğalarına uygun, sorun çözücü, gizilgüçlerini gerçekleştirici davranışlar geliştirmelerine yardımcı olmaktır.

        Psikolojik danışmada genellikle, sorunlarının nedenlerini kendi dışında arayan kişinin, gözlenen davranışlarının altında yatan nedenleri görmesine çalışılmaktadır. Bu sağlandığı zaman, kişiye kendini ve çevresini yanlış görmesine, yanlış değerlendirmesine neden olan ve uyumunu engelleyen kavram, değer, tutum ve davranışlarını değiştirme yolu açılmış olmaktadır. O nedenle psikolojik danışma, bir toplumsal öğrenme etkileşimi olarak görülmektedir.

        Psikolojik danışman, danışanın yardımıyla, onun, bastırdığı istek ve eğilimlerini, bilincinde olmadığı iç çatışmalarını, çarpık benlik algılamalarını, dirençlerini çözümlemekte ve  bunların anlamlarını kavramalarına yardım etmektedir. Onun, kendi yeteneklerini, zayıf ya da güçlü yanlarını tanımasını sağlamaktadır.

Bunun sonucunda kişiye, kendini ve olanaklarını gereği gibi anlama; sorunlarının çözümünü buna göre plânlama ve sorunlarını çözmeyi başaracak gelişimi gösterme yolu açılmaktadır. Kişi, olumsuz duygu ve düşüncelerinin kaynaklarını ortadan kaldırarak, sürekli kaygı, korku ya da öfkelerinden kurtulmakta; kendi gerçeğini görmeyi başarınca, başkalarını da sağlıklı biçimde algılamaya başlamakta ve onlarla tutarlı iletişim kurmaktadır.

        Psikolojik danışmayı gerçekleştiren danışman ile danışmaya katılan danışan ya da danışanlar arasındaki ilişkiler, hem iki yabancı kişinin konuşup görüşmesi gibi resmî; hem de son derece yakın ve güvenli olacaktır. Bu ilişkide, lâubaliliğe yer yoktur.

        Okullarda daha çok, başarısızlık, davranış kararsızlığı gösteren; başkalarıyla olumlu ilişkiler kuramayan öğrencilerin, öğrenci yakınlarının, bu sorunlarına hazır çözüm yolları önermesi için danışmana başvurdukları görülmektedir. Öğrenciler, bu sorunlarının, birtakım iç çatışmalarının görüntüleri olduğunu çoğu kez ayırt edememektedirler. Oysa bu tür sorunlar, uzun sürede oluşmuş olduklarından, bunların çözümleri için de uzun süreli danışmaya gerek duyulacaktır. Bu nedenle beklendiği gibi, hazır reçete vermek hem olanaksızdır, hem de böyle bir uygulamanın, psikolojik danışmada yeri yoktur. Ne yazık ki birçok  öğretmen de psikolojik danışmandan hazır reçete ve en kısa zamanda çözüm beklemektedir. 

 

ÖĞRETMEN DANIŞMANLIK YAPABİLİR Mİ?

 

        Öğretmen, öğrencilerine en iyi alışkanlıklar kazandırmak, görgüsünü ve bilgisini artırarak etkinlik alanını genişletmek, yetenek ve ilgilerini geliştirmek, iş olanakları ve meslekler hakkında bilgi vermek suretiyle yaptığı yardımlarla bir tür rehberlik yapmış olmaktadır. Öğretmen, öğrencisi ile sevgi ve anlayışa dayalı bir ilişki kurmakla onun öğretimden en yüksek yararı sağlamasına ve kendini gerçekleştirmesine katkıda bulunmaktadır. Ara sıra öğrencilerinin dertlerini dinleyip çözüm getirmekle bunalımının derinleşmesini önlemekte ve koruyucu sağlık hizmeti yapmaktadır.

        Bir öğretmenin rehberlik ilkeleri ile tam bir tutarlılık halinde olan hümanistim (insancıl) eğitim ilkelerini benimsemesi halinde en üst düzeyde başarı sağlayacağı kesindir. Ancak öğretmenin görevini çağdaş eğitim anlayışına uygun bir biçimde yürütmesine bakarak onun, bir danışmanın rolünü üstlendiğini ya da üstlenebileceğini düşünmek yanlış olur.  Rehberlik ve psikolojik danışma ayrı bir uzmanlık alanı olup onun kendine özgü kavram ve teknikleri vardır. Öğretmenin ise bu alanlarda derinliğine bilgisi yoktur. Öğretmenin öğrencisinin ailevî durumunu, ilgi ve yeteneklerini bilmesi yeterlidir. Ancak bir öğretmenin, öğrencisinin mahrem yönlerini öğrenmesi gereksizdir, hatta bazı durumlarda sakıncalı da olabilir.

        Öğretmenlerimiz genelde, psikolojik danışmanın özünü, ilke ve tekniklerini bilmedikleri için, psikolojik danışma görüşmelerini öğrenciye akıl verme, öğüt verme, geleceğin neler getireceği hakkında öğrenciyi bilgilendirme çalışması sanmaktadırlar. Bu anlayışta olup öğrencisine danışmanlık yapmaya kalkan bir öğretmen - ki öğretmenlerimiz genelde akıl hocalığı yapmayı, öğüt vermeyi çok severler - öğrenciyi karşısına alır; öğrenci, ayakta hazır olda durmaktadır, aile büyüklerinden biri yanlarındadır; öğrencisinden şikayetçidir. Ve bizim öğretmenimiz danışma sürecine başlamaktadır: “Be oğlum! Kafasız oğlum! Ben sana kaç defa söyledim, okuldan kaçmayacaksın, diye. Ulan hayvan herif! (Öğrencinin velisini kastederek) Bunlar kimin için çalışıyor ulan?! Hepsi senin için... Bak, bir daha okuldan kaçtığını (ya da sigara içtiğini) duyarsam, kırarım kemiklerini valfa!.. (Veli de kır, hoca kır, der) Eşleklik etme, adam ol, adam!..” (Olay gerçektir.) Öğretmenimiz, öğrenciye karşı bu tutumuyla, çok güzel bir danışmanlık örneği sergilemiş olduğunu sanmaktadır. Gerçekte ise o, bilgisizliğinden kişisel yetersizliğinden kaynaklanan bilinçdışı yetersizlik duygularını, saldırganlık güdülerini doyurmaktan başka bir şey yapmamıştır. Öğrencinin ve velisinin gözünde, daha doğrusu kendi gözünde, korkutan üstün bir kişi olarak kendini yüceltmiştir. “Bir şey yapmamıştır” demek aslında yanlıştır. Bu öğretmenimiz, çok önemli ve kötü bir şey yapmıştır:

 

 

Yardıma gereksinmesi olan öğrenciyi örselemiş, öğretmenden ve okuldan, velisinden nefret etmesini sağlayarak öğrencinin problemine problem katmıştır.

        Öyleyse diyebiliriz ki, bir öğretmenin öğrencisine karşı saygı ve kabul ile belirlenmiş olan insancıl bir tutumla yaklaşması, öğretim etkinliklerinde yararlanmak üzere rehberlik hizmetlerinden yardım alacak kadar bu hizmetlerin tekniklerinden haberli olması ve yine rehberlik çalışmalarını destekleyici bir tutum içinde olması gerekli ve yeterli sayılmalı, öğretmen kesinlikle psikolojik danışmanlığa, hele hele psikoterapistliğe kesinlikle soyunmamalıdır.

 

VARILAN SONUÇLAR

 

        Öğrenci kişilik hizmetleri ve rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri üzerinde buraya değin yapılmış olan tanımlar ve açıklamalar ışığında ortaya çıkan fikir ve genellemeleri şöylece özetleyebiliriz:

        1- Öğrenci kişilik hizmetleri ve rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri, çağdaş eğitimin ayrılmaz bir parçasıdır.

        2- Öğrenci kişilik hizmetleri, okuldaki öğretim ve yönetim etkinliklerinden ayrı bir hizmet grubudur.

        3- Kişilik hizmetleri, kişinin en yüksek derecede öğrenmesine ve gelişmesine olanak verecek ortamı sağlamayı hedef edinir.

        4- Rehberlik, kişinin yeterli ve doğru “seçimler” yapması, “kararlar” vermesi ve “uyumlar” sağlaması hususunda kişiye, bireysel olarak yardım eden kendine özgü bir hizmetler grubudur.

      5- Öğretim ve yönetim etkinliklerinden belirgin biçimde ayrı nitelikler gösteren bu “uzmanlık etkinlikleri, kendine özgü kişilik hizmetleri anlayışı içinde” sistemli, sürekli ve örgütsel bir yönetim ister.

 

 

 

MESLEKSEL BİLGİ VE MESLEKSEL REHBERLİK

 

Her insan, belki okul öncesi yıllardan itibaren  ileride ne olacağını düşünür, geleceği hakkında bazı plânlar kurar. Başlangıçta tümüyle duygusal ve hayalî olan meslek seçimi, yaş ilerledikçe daha gerçekçi temellere dayandırılmaya başlanır.

        Ancak, gençlerin çoğu, temel eğitim ya da orta öğretimi bitirip, meslek seçme konusunda kesin karar verme durumunda kaldıkları zaman şaşkınlığa düşmekte ve çoğu kez tüm yaşamlarını geçirecekleri uğraşı alanlarının seçimini rastlantılara bırakmaktadırlar.

Doğru ve yerinde bir seçim yapabilmesi için bireyin kendi yetenekleri ile, ilgi duyduğu meslekler hakkında nesnel ve ayrıntılı yapılmış incelemeler sonunda edinilmiş bilgilere sahip olması gerekir. Bazı işler, zihin gücü ister. Oysa bireyin zihin gücü, istenenin altında olabilir. Bazı işler ise, orta derecede zihin gücü ile yürütülebilecek nitelikte olduğundan zekî bir kimseyi tatmin etmeyebilir. Bazı öğrenciler de sahip oldukları yetenek ve becerileri, olduğundan fazla görebilirler. Her keman çalan kimsenin, usta bir kemancı olması mümkün değildir. Çetin bir yarışmayı gerektiren böyle bir meslekte başarı göstermek için olağanüstü bir yetenek ve iyi bir eğitim gereklidir.

        Bazı öğrenciler, seçtikleri mesleklerin istediği fiziksel ya da psikolojik niteliklere sahip olmayabilirler; ya da işin gösterişli yanlarına kapılıp sıkıcı, tekdüze ve hoş olmayan yanlarını göremeyebilirler. Bazı işler için istek çok azdır ve yetenekli, iyi yetişmiş birçok aday arasından seçilip işe alınabilme şansı çok zayıf olabilir. Duygusal etmenlerle yapılan tercihlerin sonunda bireyi, hayal kırıklığı ve değersizlik duyguları bekler. Bu nedenlerle öğrencilere, mesleklerin çeşitli yönleri ayrıntılı olarak anlatılmalıdır.

        Meslekler hakkında doğru ve ayrıntılı bilgi sahibi olması, bir gencin meslek seçimi kararını şu yönlerden etkileyebilir:

        a) Meslek seçimi kişinin o alanda, ileride iş bulma olasılığını etkiler: Toplumda çok az kişi tarafından icra edilen bir mesleği seçen kişinin işsiz kalma olasılığı fazla olacaktır.  Ayrıca iş bulma olanağı çok düzensiz ve kararsız olan bir alana yönelen kişinin de zaman zaman işsiz kalma tehlikesini göze alması gerekir. *Günümüzde ziraat fakültesi, orman fakültesi mezunlarının mezunlarının iş bulmakta güçlük çekmeleri gibi.

b) Bir meslek seçimi, kişinin başarı ve başarısızlığını belirler: İnsanların sahip oldukları yetenek ve kişilik özellikleri yönünden birbirlerinden farklı olması gibi işler de değişik yetenekler istemesi yönünden birbirlerinden farklıdırlar. Bir kimse, sahip olduğu nitelikleri gerektiren ve sahip olmadığı nitelikleri gerektirmeyen işlerde daha büyük bir olasılıkla başarılı olabilirler.

        c) Bir meslek seçimi, kişinin işinden hoşlanıp hoşlanmayacağını etkiler: Bir işin gerektirdiği fiziksel ve zihinsel niteliklere sahip olmak, işde doyum sağlamak için gerekli, fakat yeterli olmayan bir etmendir. Ancak iş, bireyin duygusal gereksinimlerini karşılamıyorsa, mutsuzluk başlar.

d) Meslek seçimi, yaşamın diğer yönlerini de etkiler: Meslek seçimi, bir kişinin kiminle evleneceğini, ailenin nerede yaşayacağını, çocukların nerede yetişeceğini, kimlerle etkileşimde bulunacağını belirler. Kişinin değer yargıları, yaşam görüşü, idealleri, hatta bazı kişilik özellikleri seçtiği meslek tarafından belirlenir.

        e) Meslek seçimi, demokratik bir toplumun insan gücünü nasıl kullanacağını etkiler: Örneğin, bir iş koluna gereğinden fazla yığılma olduğunda, kişi için işsiz kalma olasılığı artar. Öğrenciler genellikle, daha önce değindiğimiz gibi, tercihlerini bilinen birkaç meslek üzerinde toplamaktadırlar. Ancak meslekleri yakından tanıdıkça, kararlarını değiştirmektedirler.

 

Meslekler Hakkında Bilgi Verme İşleminin Amaçları:

      1. Her öğrenciye, ilgi duyduğu ve yönelmeyi düşündüğü mesleğin, kendisince bilinmeyen yönleri hakkında ayrıntılı bilgi vermek.

        2. Öğrenciye, varlığından haberdar olmadığı ya da hakkında yanlış ve eksik bilgi sahibi olduğu meslekleri tanıtmak ve böylece onun görüş ve alanını genişletip daha zengin bir seçenek grubu arasından seçimi yapmasına yardımcı olmak.

        3. Öğrencilere çeşitli mesleklere karşı kalıplaşmış inanış  ve ön yargılarını eleştirme alışkanlığı kazandırmak.

        4. Topluma yararlı ve kişinin kendini gerçekleştirmesine olanak veren her mesleğin saygıya değer olduğu görüşüne erişmesinde öğrenciye yardımcı olmak.

 

BİR MESLEK HAKKINDA NELER BİLMELİ?

      Bir meslek hakkında bilinmesi gereken hususları şöyle sıralayabiliriz:

 

        1. Meslek mensuplarının yaptığı başlıca etkinlikler: Yapılan tipik iş nedir? Bu işte çalışan insanların yapmak zorunda olduğu ne gibi etkinlikler vardır? Birinci derecede insanlarla mı, yoksa nesnelerle mi meşgul olunmaktadır. İşin, hoş olan ve hoş olmayan, hafif ve ağır olan yanları, çalışanların yüklenmek zorunda olduğu başlıca sorumluluklar nelerdir. Ne çeşit alet, araç ve gereç kullanılmaktadır? Konuşma, atlama, eğilme, ayakta durma, denge sağlama, tırmanma, diz çökme, oturma, kaldırma, atma, itme, çıkma,  işitme vb etkinliklerden hangilerini yapma zorunluluğu vardır? İş gezisi yapılmakta mıdır? Yapılıyorsa ne zaman ve nereye?

 

        2. Çalışma ortamı: İş nasıl bir ortamda yürütülmektedir? (Soğuk, sıcak, rutubetli, kuru, yaş, tozlu, kirli, gürültülü). İş, içerde mi, yoksa dışarda mı yapılmaktadır? Çalışan kimse, ani sıcaklık değişmelerine, rahatsız edici kokulara, mekanik titreşimlere, yanma ve elektrik şoklarına, patlamalara, zehirlenmelere maruz kalabilir mi?

Mesleğe özgü hastalıklar var mıdır? Çalışma yerinde aydınlatma, ısıtma ve havalandırma yeterli midir? Başka insanlarla birlikte mi, yoksa yalnız mı çalışılmaktadır? Başka insanlarla çalışılıyorsa, kişilerin birbirleri ile ilişkisi nasıldır?

        3. Çalışma koşulları: Günlük çalışma süresi ne kadardır?  Gece, hafta tatili ve bayram nöbetleri var mıdır? Varsa, süresi sıklığı nedir? Yaz tatili, sömestr tatili var mıdır? Varsa süresi? Çalışma ömrü ne kadardır? (Yani kaç yaşında emekli olunur?) Mesleğin gerektirdiği bilgi ve beceriler, başka bir alanda da geçerli olabilir mi?

        4. Çalışanlarda aranan nitelikler: 

      Yaş: İşe kabul edilebilmek için istenen en küçük ve en büyük yaş düzeyi nedir?

        Boy ve ağırlık: En az ve en çok boy ve ağırlık kaydı var mıdır? İşitme, görme, koku alma keskinliği, renk körlüğü olmaması, beden gücü gibi fiziksel koşullar aranmakta mıdır?

        Yetenekler: En fazla ve en az zihin gücü düzeyi nedir? Mekanik, sayısal yetenekler, parmak becerisi, sesleri ayırt edebilme, tepki hızı gibi yetenekler gerekli midir?

        5. Mesleğe hazırlanma: Mesleğe girebilmek için gerekli olan kaçınılmaz ve istenen hazırlık düzeyi nedir? (Çıraklık, kurs, staj gerekli midir?) Mesleğe hazırlayan okullar hangileridir? Bu okullara nasıl girilir, eğitim süresi kaç yıldır? Bu okullara girebilmek için bireyin nasıl bir ön hazırlığa sahip olması gerekir?

        6. İlk işe giriş: İlk işe girme nasıl olmaktadır? (Sınavla, doğrudan doğruya dilekçe ile başvurarak, İş ve İşçi Bulma Kurumu aracılığı ile vb) Kişinin kendi işini kurması gerekiyorsa en az ne kadar sermaye gerekir?

        7. Meslekte ilerleme: İlerleme olanağı ne kadardır? Ne kadar süre ve ne miktar bir hizmet için eğitimi gereklidir?

        8. Kazanç: Haftalık, aylık veya yıllık, güvenilir kazanç miktarı ne kadardır? Kazanç dağılımında, ortalama değer nedir? Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde, kazanç yönünden farklılık var mıdır? Emeklilik maaş ve ikramiyesi ortalama ne kadardır?

        9. Meslek mensuplarının bağlı oldukları oda ve sendikalar: Mesleğe girmeyi ve meslek üyelerinin etkinliklerini denetleyen oda ve dernekler, haklarını gözeten sendikalar var mıdır? Varsa giriş koşulları nelerdir?

 

MESLEKLER HAKKINDA BİLGİ TOPLAMA YOLLARI

 

      Meslekleri inceleme çalışmalarına girişen bir uzman ya da şube rehber öğretmeni, öncelikle öğrencilerin çoğunluğunun ilgilendiği mesleklerin neler olduğunu saptamalı ve ileride seçmeyi düşündükleri meslekler hakkında bilinmesi gerekenleri gerçekten bilip bilmediklerini araştırmalıdır. Daha sonar, öğrencilere açık olabilecek fakat, onların farkında olmadıkları meslekleri incelemeye geçebilir.

        Meslekler hakkında silgi toplama yollarını şöyle sıralayabiliriz:

       

        1. Mesleklerle ilgili basılı malzemelerin derlenmesi:

        Özoğlu ve Uysal (1971) tarafından hazırlanan “Temel ve Uygulamalı Bilimlerde Meslekler Rehberi”, Kuzgun (1980) tarafından hazırlanan “Üniversite Adaylarına Meslekleri Tanıtma Rehberi”, ve yine Kuzgun (1989) tarafından  hazırlanan “Üniversiteler, Yükseköğretim Programları ve Meslekler Rehberi” adlı yapıtlar, ülkemizde, meslekleri tanıtıcı belli başlı yayınlardır.

        Resmî kuruluşların bu ve benzeri yayınlarına ek olarak, hemşirelik, sosyal hizmet uzmanlığı gibi henüz gereğince yaygınlaşmamış meslekleri tanıtıcı bazı broşürler de yayınlanmaktadır. Gazete, dergi ve kitaplarda zaman zaman çeşitli meslekleri tanıtan  yazılara rastlanmaktadır. Uzmanlar ve öğretmenler, öğrencilerle elbirliği ederek bu tür malzemenin derlenmesi ile işe başlayabilirler. Kesikler, kağıtlara yapıştırılıp özel dosyalara konabilir; sınıflandırılıp kitaplıkta saklanabilir.

        Bu tür yazılı malzemelerde, bilgilerin doğru ve en son durumu yansıtıcı bilgiler olması da önemli bir husustur.    

        Mesleğe eleman çekmek amacı ile bazı meslek kuruluşlarının broşürleri, mesleğin yalnız hoş ve çekici yanlarına ağırlık verebilir. Böyle malzemelerin değerlendirilmesi sırasında, öğrencilerin bu hususlara dikkatinin çekilmesi yerinde olur.

 

        2. İşyerlerine geziler düzenleme:

      Çevrede genellikle okulun mezunları için iş alanı olabilecek belli başlı işyerlerine düzenlenecek geziler, öğrencilerin bir iş kolu ve iş koluna ait çalışma koşulları hakkında beş duyuları ile, birinci elden bilgi edinmelerine olanak sağlar. Gezilecek yerlerin seçiminde, öğrencilerin ilgilerinin dikkate alınması yararlı olur. Fakat, okuldan mezun olan ya da okulu bitirmeden ayrılmak zorunda kalan öğrencilere iş veren kurumları ziyarete öncelik verilmesi gerekir.

        Bir ders yılı içinde, öğrencilerle ziyaret edilecek yerler ve ziyaret tarihleri okulun açıldığı ilk günlerde (ay içinde) yapılacak rehberlik programında saptanmalı ve okul müdürünün onayına sunulmalıdır. Okul müdürlüğünce,gezi plânlanan kurumlara birer yazı gönderilerek önceden izin alınmalıdır. Uzman ya da şube rehber öğretmeni, ziyaret edilecek kurumların yetkilileri ile, ziyaret gününden birkaç gün önce ilişki kurup, gezinin amacı, günü, saati, kaç kişi ile gelineceği gibi hususları ayrıntıları ile saptamalıdır.

        Geziden önce sınıfta, gezilecek kurum hakkında bir özet bilgi vermek, gezi sırasında öğrencilerin neleri gözlemeleri gerektiğini açıklamak yerinde olur. Gezi sırasında çalışanları rahatsız etmemek, eşyalara dokunmamak, gürültü etmemek, hep bir ağızdan konuşmamak, kurumun çalışma ilkelerini eleştirmeye kalkışmamak gibi, yapılmaması gereken hususlar tartışılarak saptanmalıdır. Gezi sonunda öğrencilere, soru

 

sormaları için zaman ayrılmalıdır. Gezi dönüşü, gezi izlenimlerinin sınıfta tartışılması, edinilen yaşantıların paylaşılması, yararlı olur.

 

        3. iş deneyimi edinme:

      Belli bir mesleğe hevesli bir veya birkaç öğrenci, o mesleğin icra edildiği yerlere gönderilebilir ve gözetim altında bir veya birkaç gün geçirerek belli başlı etkinlikleri gözleme olanağı verilebilir. Güçleri ölçüsünde çalışanlara yardım ederek iş deneyimi kazanmalarına olanak sağlanabilir.

 

        4. Meslek konferansları:

      Çeşitli meslek üyelerini okula davet edip konferanslar verdirmek yararlı bir yoldur. Meslekleri tanıtıcı, meslek günleri düzenlenebilir. Bu günlere hangi mesleklerden konuşmacı davet edileceğine karar vermede, öğrencilerin ilgilerini yoklamak gerekir. Öğrencilerin varlığından haberdar olmadıkları iş alanlarından da konuşmacılar getirilmelidir. Konuşmacıların seçiminde dikkatli olmak gerekir.

        Örneğin, mesleğinden hoşnut olmayan bir konuşmacı, mesleğin can sıkıcı yönlerini abartabilir ya da kişinin üstün başarısı, öğrencilerde, herkesin bu başarıyı gösterebileceği gibi yanlış bir izlenim uyandırabilir. Bazıları, mesleğin kendileri için önemli birkaç yanı üzerinde fazlaca durabilirler. Bazıları da mesleği ile ilgili olarak öğrencileri ilgilendirebilecek birçok hususlardan haberdar olmayabilirler. Bu nedenle önceden, konuşmacılara mesleğin inceliklerini, ayrıntılarını içeren sorulardan oluşmuş bir meslek inceleme formu gönderilebilir. Konuşmacı konuştuktan sonra, öğrencilere soru sorma olanağı verilmeli, karşılıklı görüşme ve tartışmaya olanak sağlanmalıdır.

 

        5. Eski mezunların izlenmesi:

      Meslek günlerinde, kaynak ziyaretçi olarak davet edilen eski mezunlar, özellikle hangi çeşit işlerin kendileri için açık olduğu, işe nasıl başvurulacağı, girişteki ücret ve çalışma koşulları hakkında bilgi verebilirler. İş arama durumunda olacak öğrencilere de yapabilecekleri bazı tavsiyeleri olabilir.

 

        6. Meslek inceleme çalışmaları:

        Tüm meslekleri konuşmacı çağırarak tanıtma olanağı yoktur. Bu nedenle öğrencilerden, kendilerine bildirilen meslekler hakkında bilgi toplamaları, inceleme yapmaları istenebilir.  Öğrencilerin çeşitli yollarla edindikleri bilgileri, bir rapor halinde yazmaları ve rehberlik saatlerinde sınıfa sunmaları, bu alanda yapılacak etkinliklerden biridir.

 

İLKÖĞRETİM İKİNCİ KADEME VE ORTAÖĞRETİM DÖNEMİNİN MESLEKSEL GELİŞİM GÖREVLERİ

 

      Mesleksel gelişim görevleri; bir meslek seçimini belirginleştirmeye yönelme, kesinleştirme, eyleme dönüştürme, seçilen mesleğe yönelme, yerleşme ve seçilen meslekte statüyü sağlamlaştırarak, bu meslekte ilerleme, diye tanımlanabilir.

        İlköğretim ikinci kademe ve ortaöğretim dönemi öğrencisinin mesleksel gelişim görevleri şunlardır:

        1. İlgilerini, bedensel ve kişiliği ile ilgili özelliklerini tanımak,

        2. Gizilgüçlerini tanımak ve geliştirmek,

        3. Öğrenimini sürdürmekle bir işe girmek arasında seçim yapmak, ya da öğrenimini, aynı zamanda bir işte çalışarak sürdürmeye karar vermek.

        4. Çeşitli tür liseler ve programlar ya da dallar arasında seçim yapmak,

        5. Üst öğrenim olanakları ile iş ve meslekler dünyasına ilişkin bilgi edinmek,

        6. Kişiliğini, ilerimi yaşamının her alanı gibi, mesleksel alanı için de büyük bir önemi olan, bağımsızlık kazanma yolunda sağlıklı bir biçimde geliştirmek.

        Anlaşılacağı üzere öğrencilerin bu dönemi, yoğun bir çabayı gerektiren, sonraki mesleksel gelişimi de önemli oranda etkileyebilecek bir dönemdir.

 

YÖNELTMEDE UYULMASI GEREKEN İLKELER

 

      Günümüz rehberlik anlayışında, öğrenciyi “Yöneltme”nine yeri yoktur; gerçekte, öğrencinin belli bir işe ve mesleğe yönelmesinde kendisine yardımcı olma söz konusudur. Bu nedenle meslek rehberliği konusunda işlek bir terim durumuna gelmiş olan bu sözcüğün, “bireyin belli bir işe ve mesleğe yönelmesine yardım etme” anlamında kullanıldığı bilinmelidir.

 

      Öğrenciyi belli bir işe ve mesleğe yöneltmede uyulması gereken ilkeler:

 

      1. Kişisel sorumluluk: Yöneltme çalışmaları zorlayıcı değil, özendiricidir. Çünkü amaç, öğrencinin gerçekçi kararlar verebilmesini sağlamaktır. Hangi okula ve programa yöneleceğine, kişinin kendisi karar verecek, bu kararın sorumluluğunu da kendisi taşıyacaktır.

        2. Süreklilik: Öğrencilerin bir okula ve programa yönelmelerine yardım hizmetleri bir süreç olarak algılanmalıdır. Okul öncesinden başlaması gereken yöneltme, ilkokulda türlü rol denemelerine ve özdeşleşmelere olanak sağlamaktadır. Bundan sonraki yıllarda yöneltme, tutumlar geliştirecek biçimde yürütülmektedir. 8. ve 9.

 

sınıflarda yöneltmeye, öğrencilerin meslekleri ve kendi özelliklerini tanımalarına yönelik bir yoğunluk kazandırılmaktadır.

        Yöneltmede, öğrenim süresince yapılacak olan görüşme, psikolojik danışma, gözlem, ölçme ve değerlendirmelerden yararlanılabilmektedir. Gerçekte yöneltme, emekliliğe değin sürdürülmesi gerekli bir hizmettir.

 

        3. Fırsat eşitliği: Öğrenciyi mesleğe yöneltmede, seçici  ya da eleyici bir tutuma yer yoktur. Amaç, herkesin yetenek ve ilgisine uygun bir okula ve programa yerleştirilmesidir. Bu ilkenin benimsendiği toplumda ve o toplumun okullarında kimse, yeteneğine uygun olan ve ilgi duyduğu bir alana yönelmekten alı konamaz Böyle bir yöneltme, demokratik kurallara göre işleyen bir toplumsal yapının varlığını kanıtlar.

 

        4. Bütünlük: Yöneltme bir bütündür; örgün eğitim gibi, yaygın eğitimi de içermektedir. İlköğretim ve ortaöğretimde her öğrenci, dahası sistemden kopan öğrenciler de kendi durumlarına uygun bir yere yerleştirilmektedirler.

 

        YÖNELTMEDE GÖZ ÖNÜNDE TUTULACAK ÖLÇÜTLER VE DURUMLAR

 

      Öğrencilerini bir okula ve programa yönelmelerin sağlarken, uyulması gereken ölçüt ve durumlar, şöyle belirlenmiştir: (10. Millî Eğitim Şurası, 1981)

 

        Öğrencinin Yetenek ve Başarı Durumu:

 

      1. Öğrencilerin farklı yıllarda saptanan akademik ortalamaları,

        2. En son yıla ilişkin genel başarı ortalaması,

        3. Grup dersleri başarı ortalaması,

        4. Öğrencilerin farklı derslerdeki gelişme derecesi,

        5. Sınıf geçme-kalma durumu,

        6. Başarılı ve başarısız olduğu dersler,

        7. Öğrencinin özgeçmişi, iş ve meslek deneyimi,

        8. Yerel olarak uygulanacak genel ve özel yetenek testleri ve sonuçları.

        9. Yerel düzeyde uygulanacak başarı testleri sonuçları,

        10. Ulusal düzeyde, Bakanlık Merkez Örgütünce uygulanacak standart testler ve başarı testleri sonuçları,

        11. Ders öğretmenlerinin, öğrencinin girebileceği program ve kol hakkındaki genel görüşü,

        12. Şube rehber öğretmeninin öğrencinin yönelebileceği alan ve kol hakkındaki genel görüşü,

        13. Eğitici kol etkinlikleri öğretmenlerinin öğrenci hakkındaki genel görüşü.

 

        Öğrencinin İsteği ve İşin Nitelikleri:

 

      1. Öğrencinin program, kol ve şube tercihi,

        2. Öğrencinin geleceğe yönelik yaşam plânı ve beklentileri,

        3. İş ve mesleklerin niteliği ve kişi yönünden geleceği,

        4. Önerilecek programın sisteminde girilecek işin nitelikleri ile bireyin nitelikleri arasındaki uyuşma derecesi,

        5. Öğrenci için önerilecek program süresi ve orta eğitimden sonra girilecek diğer yüksek öğrenim programlarına ilişkin koşullar,

        6. Programın öğrenciye hazırlayacağı meslek ve işin sağlayacağı ücret, sosyal haklar, işte ilerleme gibi olası koşullar.

 

        Ailesinin Görüşü:

        Öğrenci ile ilgili kararlarda taraf olarak, ailesinin çocuklar hakkındaki görüşleri, istek ve beklentileri.

       

        Program, İşe Girme ve Devam Edebilme Koşulları:

 

      1. Girilecek programın, öğrencinin ulaşabileceği yakın çevrede bulunup bulunmaması,

        2. Zorunlu eğitim ötesinde eğitim giderlerini çocuğun ailesinin karşılama olasılığı, devletin sağladığı burs, parasız yatılılık, kredi gibi olanaklar.

 

        İnsan Gücü Gereksinimi:

      Devlet düzeyinde ülkenin farklı alan ve düzeylerdeki saptanan insan gücü gereksinimi.

 

        Okul Rehber Öğretmeni ve Şube Rehber Öğretmeninin Genel Görüşü

      Ölçüt ve durumlar dikkate alındığında, okul rehberlik uzmanları ve şube rehber öğretmenlerinin genel değerlendirme sonucuna göre, öğrencinin hangi programa girmesinin uygun olacağı hakkındaki görüşü..

        Bu ölçüt ve durumlara göre, öğrenciye ilişkin elde edilen bilgiler, nasıl bir yoğunlaşma gösteriyorsa, o doğrultuda bir yönelme söz konusudur.

 

BİR EĞİTİM KURUMUNU TANIMAK İÇİN GEREKLİ BİLGİLER

 

      Meslek seçme durumundaki kişi, kendisine açık olan eğitim kurumlarının hangileri olduğunu, bunlara giriş koşullarını, bunların eğitim sürelerini bilmek isteyecektir.

Ayrıca bu okullar da eğitim giderlerinin ne kadar olduğunu, bu okulların kişiyi hangi mesleklere hazırladıklarını, burs ve kredi olanaklarının bulunup bulunmadığını, bu okullara giriş formlarının nasıl doldurulacağını da öğrenmesi gerekecektir.

 

      Bir eğitim kurumunu tanımak için, şu sorulara yanıt olabilecek bilgilere gerek vardır:

 

      1. Eğitim kurumunun kimliği: Eğitim kurumunun adı nedir, adresi nasıldır? Resmî bir kurum mudur, yoksa özel bir kurum mu? Ülkenin başka yerlerinde aynı işlevi gören kurumlar var mıdır, bunlar nerelerdedir? Bu ve benzeri kurumlar ne zaman kurulmuş ve nasıl bir gelişme göstermişlerdir?

 

        2. Eğitim süresi ve gerekli giderler: Kurumun eğitim süresi kaç yıldır? Kurum, yatılılık ya da burs olanağı sağlıyor mu? Okulu bırakma durumunda tazminat ödeme zorunluluğu var mı? Eğitim kurumu paralı ise, yıllık ücreti ve yıllık araç-gereç giderleri yaklaşık ne kadardır?

 

        3. Öğrencide aranan özellikler: Eğitim kurumuna başvuran adaylarda hangi nitelikler aranmaktadır? Eğitim kurumuna kabul edilme koşulları nelerdir? Okula giriş sınavı var mıdır? Varsa, yaklaşık ne zaman yapılmaktadır? Ne tür sınav yapılmaktadır? Sınavda hangi özellikler, ölçülmeye çalışılmaktadır? Sınavdan sonra görüşme (mülâkat) yapılıyor mu? Yapılıyorsa, hangi özellikler yoklanıyor? Son yıllarda okula kaç öğrenci başvurmuş ve bunlardan kaçı alınmış bulunuyor?

       

        4. Yapılan Eğitim Olanakları: Okulda başlıca hangi konular okutulmaktadır? Uygulama ve staj var mıdır? Varsa, bunların süreleri ne kadardır?

 

        5. Kurumun Eğitim Olanakları: Eğitim kurumunda, öğretmen ve ders araçları yeterli midir? Şu anda kurumun kaç öğrencisi vardır? Bunların sınıflara dağılım oranı nasıldır?

 

        6. Okulu Bitirenlerin Sayısı; İşe ya da Üst Okula Yönelenler: Kurumdan yılda yaklaşık olarak kaç kişi mezun olmaktadır? Okulu bitirenlerin iş bulma ya da bir üst okula devam etme olanakları ne kadardır?

 

        7. Kurumun Geleceği: Kurumun geleceğine ilişkin ne söylenebilir?

 

      KİŞİ, KENDİNE UYGUN MESLEĞİ VE OKULU NASIL SEÇMELİDİR?

     

      Kişiye en uygun meslek, kendi yetenek ve ilgileriyle uyuşan, gereksinimlerini en iyi biçimde karşılayabilecek olan meslektir.  Bu nedenle kişi için, en sağlıklı karar, kendi yetenek ve ilgi alanının yönüne ve düzeyine uygun düşen mesleği seçmesidir. Çünkü herkes, kendi yetenek ve ilgi alanı içindeki konularda yüksek düzeyde bir başarı elde edebilmektedir. Kişisel mutluluk ve toplumsal yarar sağlayabilecek olan seçim, bu doğrultuda yapılanıdır. Bu nedenle; anne, baba, ve öbür çevresel etkilerin, meslek seçimini yönlendirmesi, olanak ölçüsünde önlenmelidir.

 

        Meslek seçimi kararını, o mesleğe hazırlayan okullardan en uygun olanını seçme kararı izleyecektir. Bu kararda, bir yandan kişisel, bir yandan da ailesel gerçekler etken olmaktadır. Kişi, seçtiği mesleğe, örneğin, kendisini en iyi hazırlayacağına inandığı bir okula gitmek isteyecektir. Ancak, bu okul, öğrencinin oturduğu yerin uzağında olabilir ve ailesi de oradaki masrafı üstlenecek durumda olmayabilir. Bunun gibi, kişinin sağlığı, onun belli bir iklim özelliğini taşıyan bir yerde öğrenim görmesini zorunlu kılabilir. Kişi, zengin bir kültürel çevresi olan okulda okumak isteyebilir. Onun için her genç, kendi kişisel yetenek ve isteklerinin yanı sıra, ailesinin ekonomik durumunu ve kendisini, istediği mesleğe hazırlayacak olan programın bulunduğu okulların gerçeklerini de göz önüne getirmelidir. Kişisel gerçekleri, hangi okulunki ile bağdaşıyorsa, o okulu seçmesi, genç için en iyisi olacaktır.

 


 [CY1]

 
   
Bugün 203136 ziyaretçi (288767 klik) kişi burdaydı!
Alper Şaşmaz Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol